
Ekonomiyle politikanın ve iç politikayla dış politikanın birbirlerini karşılıklı olarak belirlediklerini tabii ki herkes biliyor. Ama bu karşılıklı etkilemelerin bu kadar çıplak ve gözle görülür oluşu herhalde uzun zamandır ilk defa oluyor. Dolayısıyla artık olmamış Metal Grevine de sendikaların durumuna da bu gözle bakmak zorundayız. Çünkü sorunun kaynağı bunların çok ötesinde.
Türk Metal/Birleşik Metal anlaş(tırıl)masıyla Grev çoktan bitmişti
Kısa bir süre önce bu anlaşma patronlar ve hükümet tarafından işçi sendikalarına (esas olarak Birleşik Metal’e) yukarıdan dayatıldı. Birleşik Metal bunu sözde “patronlara karşı ortak mücadele edeceğiz” yaklaşımıyla sahiplendi. Tabii böyle olmadığını çok iyi bildiği halde. İki dönem önceki sözleşme döneminde patlak veren “Metal Fırtına” Türk Metal’i ve patronları korkutmuştu ama Birleşik Metal yönetimi de buna çok hazırlıklı değildi, çünkü olayların gelişimi işçi sınıfını her türlü denetimin dışına çıkarıyordu. Denetim dışı, bağımsızlaşmış bir sınıfı ise kimse istemiyordu.
Hükümet/İşçi Sendikaları/İşveren Sendikaları Üçlüsünün Dayanışmasının Kaynağı ne?
İKEP olarak daha önce yayınladığımız “Gizli Pazarlığa Son!” bildirimizde geçmiş sendikal mücadele tarihimizden hareketle işçi sendikası yöneticilerinin patron ve hükümet temsilcileriyle yaptıkları görüşmelerin internet aracılığıyla işçilere canlı olarak iletilmesi gerektiğini vurgulamıştık. Herkes bunun sadece ücret teklifleri üzerinden yapılan pazarlıkların işçiler tarafından bilinmesini istediğimiz için ileri sürüldüğünü sandı. Oysa mesele ücret pazarlığının ötesindeydi. Çünkü hükümetin konuşacakları esas olarak grevi yaptırtmamak ama bunu hükümetin niyetiymiş gibi de göstermemek içindi. Ortada Suriye’de bir savaş durumu vardı ve bu şartlar altında grev de ne demekti? Savaş durumunda işçinin kendi hakkını savunması kabul edilemezdi. Yıllar önce 100 bin Zonguldak maden işçisinin grevi ve Ankara yürüyüşü de Körfez Savaşı gerekçesiyle (Özal “Savaşa girer bir koyar 3-5 alırız” demişti) engellenmiş ve sonuçta işçiler yenilmişlerdi. Enflasyona karşı çok düşük kalan ücret artışlarıyla bir toplu sözleşme bağıtlanmasını kabul eden işçi sendikacılarından en azından Birleşik Metal’inkilerden görüşmeler sırasında ne tür tehditlerle karşı karşıya kaldıklarını açıklamalarını beklemek hakkımızdır. Hükümetin çalışma bakanı sizi masada başka görevlilere karşı korudu da mı kendisine hiç sıkılmadan hakları gaspedilmiş işçiler adına teşekkür ettiniz? Bütün bunları bilmek istiyoruz. Nasıl ki Erdoğan’ın Trump’la ve Putin’le ne konuştuklarını bilmek istiyorsak. İşçiler sefalet ücretlerine mahkum olacaklar, askerler yad ellerde kırılacaklar, ama kimse bunun sebeplerini bilmeyecek öyle mi? Hatta sormayacak bile. İşte bu yüzden iç politikayla dış politikanın bu kadar içiçe geçtiğini, ekonomi ile politikanın bu kadar kaynaştığını söylüyoruz.
Dış maceralara karşı çıkmazsak hak elde edemeyiz!
Dün Suriye, bugün Libya yarın neresi olacağını bilmediğimiz savaşlara ve cephelere milletçe sürüklenirsek ne peşpeşe gelen zamlardan, ne işsizlikten, ne giderek artan vergilerden ve ne de enflasyonun çok altında kalan sefalet ücretlerinden kurtulma şansımız olmayacak.