Alpkan Birelma
İşçilerin yaşadığı sıkıntıların ve eşitsizliklerin arkasında ortak bir sebep var: İçinde yaşadığımız ekonomik sistem, yani kapitalizm. Çünkü kapitalizm, işçilerin emeğini sömürme üzerine kurulu bir sistem. Bunu yapabilmek için de onları denetim ve baskı altında tutmak zorunda.
Kapitalizm tüm dünyaya hâkim, tek ve entegre bir sistem. Günümüzün popüler deyimiyle, küresel bir sistem. Dolayısıyla bugün Hindistan’da, Tunus’ta ya da Fransa’da işçilerin hangi haklara sahip olduğu, işçi hareketinin ne kadar güçlü veya zayıf olduğu, bizlerin de çalışma koşullarını etkiliyor. 1980’lere kadar dünya işçi sınıfı, dünya sermaye sınıfı karşısında bugünkünden daha güçlüydü. Daha özgüvenliydi. 1970’lerden 1980’lere sermaye karşısında kritik bir dizi maçı kaybettik. Bunun ceremesini bugün tüm dünya birlikte çekiyoruz. Önümüzdeki maçlara bakıyoruz.
Sadece sermaye sınıfının değil, işçi sınıfının kazanımları da bulaşıcıdır. İşçi sınıfı da en az sermaye sınıfı kadar küreseldir. Fransa işçileri 1789’da, Rus işçileri 1917’de, Alman işçileri 1918’de büyük devrimler yapıp kraliyet rejimlerini yıkmış olmasalardı, bugün ülkemizde de demokrasi olmazdı. Dünyaya demokrasiyi getiren sınıf, işçi sınıfıdır. Onun dalga dalga yayılan küresel mücadelesidir.
Aynı durum bugün sahip olduğumuz tüm sosyal haklar için de geçerli. Bugün hemen hemen tüm ülkelerde, şu veya bu düzeyde, sahip olduğumuz sosyal haklar işçi sınıfının eseridir. Dünyanın ilk sosyal devlet uygulamaları 1800’lerin sonunda Almanya’da ortaya çıktı. Çünkü o dönem Almanya, dünya üzerindeki en büyük sendikal harekete ve en büyük işçi sınıfı partisine sahip olan ülkeydi. Alman kardeşlerimiz örgütlendi, hakkını aradı, bedeller ödedi. İşte bu mücadele karşısında Alman devleti, bugün bile imrendiğimiz sosyal hakları ta o zamanlardan itibaren vermek zorunda kaldı.
Bugün bildiğimiz anlamda sosyal devlet, 1917’de Rus işçilerinin iktidara gelmesinin yarattığı heyecanla tüm dünyada büyüyen işçi hareketlerinin kazanımıdır. 1930’larda büyük mücadeleler veren ABD, Fransız ve diğer milletlerden işçilerin mücadelelerinin bir sonucudur. Ülkemiz açısından düşünecek olursak 1920’lerde, 1950’lerde, özellikle de 1960-80 döneminde mücadele vermiş olan büyüklerimizin eseridir.
İşçi sınıfının sermaye sınıfı karşısındaki mücadelesi böylesine küresel ve birbirine bağlı olduğu için başka ülkelerdeki sınıf kardeşlerimizin neler yapıp ettiklerini az da olsa bilmemiz gerekir. Yaşadığımız ortak sorunlar karşısında onların hangi mücadeleleri örgütlediklerini, hangi çözüm yollarını geliştirdiklerini öğrenmemiz gerekir. Onların başarılarıyla umutlanmamız gerekir. Güzel sloganlarımızdan birinde hep söylediğimiz gibi: Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz.
İşte bu sebeple sizleri bu yazı dizisinde küçük bir dünya turuna davet ediyorum. Son bir buçuk sene içinde dünya işçilerinin önplana çıkan mücadelelerine bir göz atalım.
Tunus’ta genel grev: 17 Ocak 2019
Tunus yaklaşık 12 milyonluk Müslüman bir ülke. 2011’de patlak veren, önce Arap sonra Batı ülkelerine sıçrayan isyan dalgası Tunus’ta başlamıştı. Kendisini yakarak isyanı başlatan işportacı Muhammet Bouazizi de Tunusluydu. Bu isyan sayesinde 23 yıllık Ben Ali diktatörlüğü sonlandırıldı. Tunus demokratik bir rejime geçti. Bu dönüşüm sürecinde sendikal hareket çok belirleyici idi. Mısır ve Suriye gibi diğer Arap ülkeleri bu isyan dalgasından sonra demokratik rejimler kuramazken Tunus bu işi başardı. Bu başarıda sendikaların ciddi bir payı var. Öyle ki bu başarı sayesinde Tunus sendikaları 2015’te Nobel barış ödülü ile ödüllendirildi. Velhasıl Tunus, sendikal hareketin güçlü, diri ve etkin olduğu Müslüman bir ülke.
17 Ocak 2019 Perşembe günü Tunus’ta memurlar ve kamu işçileri kitlesel bir genel grev gerçekleştirdi. Genel grevin arka planında bir IMF sözleşmesi var. Tunus hükümeti 2016’da IMF’den borç aldı. IMF bunun karşılığında kamu çalışanlarının ücretlerinin düşük tutulmasını şart koştu. Hükümet bu yönde bir hamle yapınca Tunus Genel Emek Sendikası harekete geçti. 17 Ocak 2019’da Tunus’un 670 bin kamu emekçisinin çok büyük bir bölümünün katıldığı bir genel grev gerçekleştirildi. Havayolları, limanlar, kara taşımacılığı ve pek çok kamu kurumu neredeyse tamamen durdu. Sendika 20 ve 21 Şubat’ta özel sektör işçilerinin de destek vereceği ikinci bir genel grev yapacağını duyurdu. Bu arada özellikle öğretmenlerin eylemleri ve grevleri sürdü. 7 Şubat’ta geri adım atan hükümet ile sendika ücret zammında anlaştı. Kamu işçilerinin bu başarısını örnek alan özel sektör işçileri de Nisan ve Mayıs aylarında grevler yaparak kazanımlar elde ettiler.
Çok güzel bir paylaşım, elinize sağlık.