Türkiye’nin Çoğulcu ve Demokratik Bir İşçi Partisine İhtiyacı Var!

Cemal Bilgin *

Bugün Türkiye müthiş bir siyasal ve sosyal tıkanıklık içerisinde. AKP boğazına kadar beceriksizlik ve zalimlik sarmalına saplanmış durumda. Buna rağmen muhalefet bir çıkış yakalayamıyor, bir umut yaratamıyor. 

Siyasette tıkanma

Bunun sebebi basit. Çünkü Türkiye’deki başat siyasal partiler esas olarak ülkedeki temel kültürel kimlikleri temsil eder durumdadır. AKP Sünni İslamcıları, MHP muhafazakâr milliyetçileri, İYİ Parti batıcı milliyetçileri, CHP seküler kesimleri ve Alevileri, HDP Kürtleri… Siyasal partilerin yöneticileri Türkiye’nin bir kimliğini, bir köşesini tutmuşlar ve içten içe ellerindekinden memnunlar. Bu yöneticiler genel tabloda köklü bir değişiklik istemiyor. Çünkü ellerindekinden olmak istemiyor. Liderlik ettikleri kimliğin yönetiminde olmanın getirdiği imkânlar onlara yetiyor. 

Oysaki siyaset, mazlumların kurtuluşu davasına hizmet etmiyorsa menfaat kavgasından başka bir şey değildir. Böyle bir siyaset mazlumun hakkından çalan sömürücü düzene ortak olmaktır. Mal ve mülk biriktirmek için devlet imkânlarını istismar etme kavgasıdır. 

Ülkemizdeki mevcut hakim kimlik siyasetleri sahtedir

Ülkemizdeki çoğu siyasal parti ve sendikaların belli kimlikleri temsil etme iddiaları tutarsızdır. 

MHP ve İYİ Parti milliyetçiliği çürük bir milliyetçiliktir. Bu iki parti de sonuna kadar patroncudur. Patron-işçi geriliminde patronlardan yanadır. Oysaki milleti bölen bölücülüklerin en büyüğü sınıf ayrışmasıdır. Sınıf ayrışmasını çıkartan ve derinleştiren patronların arkasına takılarak milliyetçilik yapmak mümkün değildir. Kendi içinde sosyal adaleti sağlamamış bir millet güçlü olamaz. Tarihimize baktığımız zaman Osmanlının kuruluş ve genişleme döneminde tarımda o zamanlar Avrupa’da hâkim olan feodalizme göre çok daha adaletli olan tımar sistemini uygulamıştır. Kentlerde ise ahi teşkilatı sayesinde dönemine göre çok gelişkin bir sosyal adalet sistemi kurmuştur. Bir millet başka milletlere zulmetmeden güçlenecekse bunun tek yolu kendi içinde sosyal adaleti sağlaması, bu sayede güçlü bir birlik, beraberlik ve duygudaşlık yaratmasıdır. 

AKP İslamcılığı çürük bir İslamcılıktır. AKP kapitalizm fitnesini ülkemizin kılcal damarlarına kadar enjekte etmede Demirel’i ve Özal’ı bile geride bırakmıştır. Unutmayalım ki Batı medeniyetinin özü kapitalizmdir. AKP döneminde sermaye ve zenginlik Türkiye’de hiç olmadığı kadar meşrulaşmış, utangaçlığını atıp pervasızlaşmıştır. Yolsuzluk ve kendi zenginini yaratma açıkça savunulur hale gelmiştir. Bir insanlık enkazı yaratan, açgözlülüğü ve hırsı kamçılayan kapitalizm zincirlerinden kurtulmuştur. AKP, milli kültürümüzün sosyal adalet hassasiyetinin içini boşaltmıştır. Ülkemizi bu anlamda Batılılaştırma konusunda kendisinden önceki tüm Batıcılardan daha ileri gitmiştir. Dindarların ticari faaliyetlerinde bile İslam ahlâk ve şiarlarına uymayan işler tabii hale gelmiştir. Mülkiyet ve gelir dağılımı ülkemiz tarihinde görülmedik ölçüde adaletsiz hale gelmiş, işçiye zulüm yaygınlaşmış, patronlar işçisine “benim kapımdan ekmek yiyorsun” diyerek ilahlık taslar olmuştur. AKP, hiçbir zaman sarayı olmayan, zenginleşmeyen, kendisini halktan üstün görmeyen Peygamberimizin sünnetinin aksini icra etmektedir. 

CHP ve onun solundaki pek çok partinin solculuğu tutarsız bir solculuktur. Bir kimlik olarak ülkenin yüzde 20-25’ine sıkışmış sol-seküler kimlikçilik solculuk olamaz. Sol mücadelenin işçinin bilincini ve mücadele azmini yükseltmeye uğraşması normaldir. Ancak insanların varoluşu anlamlandırmaya yönelik tercihlerine karışması normal değildir. İşçiye tepeden bakan, onun kimliğine ve hassasiyetlerine saygı duymayan bir sol siyaset demokratik değildir; başarılı da olamaz. Ülkemizdeki hâkim sol siyaset işçileri önder hale getirmek, özneleştirmek değil, onları yönetmek istemektedir. Bu anlayış, kendi bildiği yolun en doğrusu olduğuna emindir. İşçilere düşense kendinden menkul bu liderleri izlemektir. Devrimci solun iktidara geldiği ülkelerde saplandığı otoriterleşme ve muhafazakârlaşmanın altında da bu anlayış yatmaktadır. Ülkemiz solunun hâkim eğilimleri bu anlayıştan kurtulamamıştır. O yüzden bütün özverili çabalarına rağmen işçi sınıfı arasında taban oluşturamamaktadır. 

Öte yandan ezilen, yok sayılan, baskılanan kimliklerin barışçı yöntemlerle hakları için mücadele etmeleri meşrudur. Nasıl bir zamanlar baskılanan Sünni dindar kesimler Milli Görüş partileri ile hak aradılarsa, baskılanan Alevi kimliği CHP içinde veya başka girişimlerde siyasal temsil arıyorsa, yok sayılan Kürt kimliğinin de HDP ve öncesi partiler ile siyaset sahnesinde olması meşru bir haktır. Fakat esas olarak Kürt siyasal hareketine dayanan HDP veya benzeri partilerin de işçi sınıfının bütünü için bir siyasal seçenek olmadığı ortadadır.  

İşçiler olarak hiçbir kalıcı kazanım elde edemiyoruz

Ülkedeki hâkim siyasetler işte böyle çürük olduğu için işçiler olarak, çalışanlar olarak bir hak elde edemiyoruz. Emeğimiz ve alın terimiz sömürülüyor. Her geçen gün hakkımız daha çok gasp ediliyor, rızkımız çalınıyor, onurumuz zedeleniyor. Her krizin faturası dönüp dolaşıp bize kesiliyor. 

Son yılların en büyük işçi mücadelelerini hatırlayalım. 2015’teki metal grevlerini ve taşeron işçilerin mücadelesini hatırlayalım. Bunlar bizlerin, işçilerin mücadelesi, özverisi ve teşkilatlanması ile vücut buldu. Ancak bunca gayrete rağmen ciddi bir kazanım elde edemedik. Çünkü siyasette gönül rahatlığıyla “bizimdir” diyebileceğimiz bir mevziimiz, bir teşkilatımız yok. 

Nasıl bir siyaset?

İşte bu yüzden işçi sınıfındaki sosyal adaletçi tüm eğilimleri içinde barındıran, çoğulcu ve demokratik bir işçi partisine ihtiyacımız var. 

Sermayeden bağımsız, kitlesel ve çoğulcu bir birlik ilkesi etrafında bir araya gelmiş bir partiye… 

Tüm üyelerinin farklarını ve özgünlüklerini koruduğu bir partiye…

İşçileri yönetmeyi, manipüle etmeyi değil, onları toplum hayatına yön veren önderler haline getirmeyi amaç edinen bir partiye…

Bürokratikleşmeyi, çürümeyi ve yozlaşmayı engellemek için mümkün olan her düzeyde doğrudan demokrasiyi uygulayan, her düzeyinde dönüşümlü/rotasyonlu liderliği hayata geçiren bir partiye…

Parti içi seçimlerde farklı eğilimlerin yönetime katılımının yolunu açan nispi temsil sistemini uygulayan bir partiye…

İşçi sınıfının özgüven kazanması, teşkilatlanması ve güçlenmesi yoluyla iktidara yürüyüşüne ön ayak olacak bir partiye…

Ülkenin yönetimini lafta değil gerçekten demokratikleştirmeyi hedefleyen bir işçi sınıfı partisine…

Kadınların erkekler ve erkek egemenlik tarafından ezilmesine ve sömürülmesine karşı duran, kadın hareketini özgün bir dava olarak gören, kendi içinde kadın teşkilatlanmasının özerkliğini ve kadınlar tarafından idaresini savunan bir partiye… 

İşçinin, çalışanın, memurun, esnafın, çiftçinin, emeklinin, işsizlerin, gençlerin yani emeği ile geçinen tüm halkın hakkını ve birliğini savunan bir partiye…

İşçi sınıfının gücü gerek toplumun, gerekse üretimin çoğunluğunu oluşturmasından gelir. Bu güç, ancak işçi sınıfı birleşir ve birliğini teşkilatlandırırsa ortaya çıkabilir. Bunun ülke çapında gerçekleştirilebilmesi için birlik zemininin demokratik ve çoğulcu olması şarttır. 

Patronlar kendi aralarındaki farklılıkları göz ardı edip birlikte davranabiliyor. Kurulu hırsızlık düzeni etrafında kenetleniyor. 

Bizimse farklı kimlikleri içerecek ve aşacak büyük siyasal bir birlik inşa edebilmemiz için herkes için adalet mücadelesini yükseltmemiz gerekiyor. 

İktidara gelen kimlik siyasetlerinin diğer kimlikleri görmezden gelen, baskılayan ve kamusal hayatın dışına atan anlayışlarına karşı, mazluma dini milleti sorulmaz düsturu ile hareket etmemiz gerekiyor. 

Başta işçi sınıfı olmak üzere tüm mazlumlar, tüm ezilen kimlikler için sosyal adalet, eşitlik, özgürlük bayrağını yükseltmemiz gerekiyor. O bayrak ki kutlu bir devrin habercisidir! İşçilerin birliği Türkiye’nin birliğidir!

Türkiye’nin gerçekten demokratikleşmesi için de sosyal adaletin tecelli etmesi için de böylesi bir işçi partisini kurup büyütmekten başka bir yol yok. 

Bu haklı dava etrafında birleşelim. 

Bu iş için en uygun zemini, en uygun siyaseti hep birlikte bulalım, hep birlikte inşa edelim!

Zalimlerin karşısında mazlumların safındayız!

* İKEP Genel Başkanı

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir