Alpkan Birelma arkadaşımızın “Türkiye’de Sendikal Hareketin ve Hakların Yukarıdan Görünümü: Niteliksel bir Araştırma” isimli akademik makalesi geçtiğimiz ay Çalışma ve Toplum dergisinde yayınlandı.

Türkiye’de sendikalaşma oranının neden düşük, sendikaların neden güçsüz olduğunun” incelendiği makalede bu duruma yol açan, sendikalara içsel ve dışsal faktörler bir arada ele alındı.
Çalışmada işçi ve kamu görevlileri sendikaları, işveren örgütleri ve ilgili bakanlıktaki yönetici konumunda olan kişilerle niteliksel bir araştırma yapılmış, bu farklı kesimlerin yöneticilerinin farklı bakış açılarını yansıtılmıştır.
Çalışma için kamu görevlileri konfederasyonlarından Memur-Sen ve Kamu-Sen, işçi sendikaları konfederasyonlarından Türk-İş, DİSK ve Hak-İş, işçi sendikalarından Petrol-İş, Hizmet-İş ve Birleşik Metal, işveren örgütlerinden TOBB, TÜSİAD ve TİSK, sivil toplum kuruluşu olarak PERYÖN yöneticileri ve ayrıca dört Bakanlık yöneticisi ve üç uzman gazeteci ile görüşülmüştür.
Makalede aktarılan çalışma sonuçlarına göre. “Sendikal hareketin durumuna ilişkin en iyimser değerlendirmeler son yıllarda üye sayısı oranı artan sendika temsilcilerinden gelirken, diğer görüşmeciler daha kötümser değerlendirmeler yapmıştır.”
“Kimi sendika temsilcilerinde özeleştirelliğin yok denecek kadar az olduğu gözlenirken; kimileri kayda değer özeleştirilerde bulunmuştur.”
“Dışsal faktörler konusunda yetkin bir analiz ortaya koyan sendika temsilcileri, sendikal hak ve özgürlükler konusunda karanlık bir tablo çizmiştir. İşçi sendikası temsilcilerinin tümü, hukukun ve idarenin, özel sektörde sendikalaşan işçileri işveren baskısı karşısında korumadığı konusunda hemfikirdir.”
Çalışmada üç işçi konfederasyonunun yöneticilerinin sendikal örgütlenmeyi ve faaliyeti zorlaştıran dışsal faktörlere dair, beklenmeyecek ölçüde birbirine yakın tespit, eleştiri ve çözüm önerileri getirdikleri tespit edilmiştir.
Benzer şekilde, pek çok konuda ayrışan iki kamu görevlileri sendikaları konfederasyonunun, konu kamu idaresi ile kurdukları sendikal ilişkilere gelince oldukça paralel tespit, eleştiri ve önerilerde bulunduğuna dikkat çekilmiş ve şöyle denmiştir:
“Bu ortaklaşma şüphesiz tüm siyasal ve sendikal anlayış farklarının ötesinde sendikaların varlıklarını sürdürebilmek için karşılamak zorunda oldukları işlevlerle alakalıdır. Öte yandan içinden geçilen dönemde bu işlevler öyle sınırlanmakta ve sakatlanmaktadır ki tüm konfederasyonlar bu olumsuzlukları eleştirme gereği hissetmektedir.
Bu ortaklaşmaların sendikaların birleşik hareket etme ihtimaline dair umut verici olduğu söylenebilir. Nitekim son birkaç yılda üç büyük işçi sendikası konfederasyonu daha sık ortak açıklamalarda bulunmuştur. Otoriterleşmenin derinleştiği bu çalkantılı günlerde bu ihtimale dair beklentiye girmek yersiz görünebilir. Ancak kendi mütevazi kriterlerine göre bile olsa Türkiye’nin bir miktar yeniden demokratikleşeceği bir zeminde, bu birleşik hareket potansiyelinin kuvveden fiile geçmesi sürpriz olmayacaktır. Kamu taşeronu işçilerin büyük bölümünün kadroya geçirilmesi başarısının gösterdiği üzere, işçi sendikası konfederasyonları (işbirliği içinde olmadan bile) aynı stratejik hedef için eşzamanlı hareket ettiklerinde bir kazanım elde etme potansiyeline sahiptir. Türkiye’de sendikal hareketin yeniden güç kazanabilmesi için, konfederasyonların ortak bir seferberlikle, aynı anda hem özel sektördeki yetki sürecini kolaylaştıracak hem de kamu görevlilerini grev hakkına kavuşturacak bir kanun değişikliği yaptırmayı hedeflemesi kritik bir işleve sahip olabilir.