Mahir H. Sarı
23 yıllık Zeynel Abidin Bin Ali tek adam rejimini yıkan sokak eylemlerinin ardından on yıl geçti. Bu süre içerisinde Tunus Devrimi pek çok kırılma noktası yaşadı. BinAli ailesinin ülke dışına kaçmasından sonra oluşturulan Milli Birlik Hükümeti’nin eski rejimi korumaya dönük hamleleri, El Kaide ve Işid güçlerinin özellikle sosyalist liderleri hedef alan suikast girişimleri, Tunus’un parçalı olan muhalefet hareketinin içerisinde görece en örgütlü güç olan Ennahda’nın seçimlerde birinci parti olmasından sonra Tunus’u kendi çizgisine göre dizayn etme girişimleri sokağı hiç terk etmeyen kitlelerin ve özellikle de UGTT’nin (Birleşik Tunus İşçileri Sendikası) ilkesel duruşu sayesinde bertaraf edilmişti. 2011’den bu yana pek çok seçim yapıldı, hükümet kabineleri değişti ama istikrarlı bir yapıya ulaşılamadı. En önemlisi ise 2011’de kitleleri sokağa döken işsizlik, yoksulluğa ilişkin taleplere dair kalıcı çözümler üretilemedi. Temel gelir kaynağı olan turizm ve tarımın da pandemi nedeniyle önemli bir darbe yemesi özellikle kent yoksullarında ve işsiz gençlerde tepkinin yeniden sokağa taşmasına neden oldu. 2019’dan itibaren sokak eylemlerinin arttığı bir dönemde Cumhurbaşkanı Kays Said Anayasanın 80.maddesine dayanarak başbakanı ve iki bakanı görevden aldı. Meclisi bir aylığına tatil etti. Milletvekilliklerinin dokunulmazlıklarını kaldırdı. 25 Ağustos’ta bu bir aylık süre dolmadan “yeni bir karar açıklanıncaya kadar” bu süreyi uzattığını açıkladı. Kays Said 2019 seçimlerinin ikinci turunda %74 oyla Cumhurbaşkanı seçilmişti. Cumhurbaşkanlığı döneminde görece bağımsız bir çizgi izleyen Said 2014 yılında kabul edilen bu Anayasayı hazırlayanlardan birisidir. Bundan sonraki süreçte Kays Said’in nasıl bir yol izleyeceği, Ennahda’nın nasıl bir tepki vereceği, (Ennahda kararı önce darbe olarak niteledi ve Meclis önünde oturma eylemi başlattı ama sonra bu eylemi de sonlandırarak sokaktan çekildi) en önemlisi ise UGTT başta olmak üzere işçi sınıfının, kent yoksullarının ve işsiz gençlerin bundan sonra nasıl bir tutum geliştirecekleri henüz tamamlanmamış olan Tunus devriminin nasıl bir yöne evrileceğini de belirleyecek.

Bugüne Nasıl Gelindi?
Diplomalı işsiz Muhammed Buazizi’nin kendini yakması ile ateşlenen fitil giderek kitleselleşen ve siyasallaşan sokak gösterilerine yol açtı. Örgütsüz işçilerin sokak direnişine UGTT çatısı altındaki örgütlü işçilerin de grevlerle katıldığı devrim, 23 yıllık ZeynelAbidinBinAli tek adam rejimin devrilmesi ve Suudi Arabistan’a kaçmasıyla sonuçlanmıştı. Özellikle sokağa çıkan kitlelerin tepkisi işsizlik, yoksulluk ve yolsuzluklara yönelikti. BinAli rejiminin dayattığı neoliberal politikalar sonucu özellikle genç nüfusta oluşan huzursuzluk “Su ve Ekmek İstiyoruz! Bin Ali’yi Değil!” sloganlarıyla kenar mahallerden başlayarak kent meydanlarına taştı. Devrimin başını çeken gençler ve genç işçiler UGTT lokallerini bir üs haline getirerek devrimin sürekliliğini sağladı. Nüfusunun neredeyse tamamı Müslüman olan Tunus’ta başlayan devrimci isyan pek çok ülkede başlayan başka isyanların da fitilini ateşleyen bir kırılma noktası oldu. Mısır başta olmak üzere Libya, Lübnan, Bahreyn, Suriye gibi ülkelerde eski rejimlere karşı sokağa çıkan kitleler tarihin akışında yeni bir sayfa açtılar.(Bu dalganın Kuzey Afrika ülkeleri ile sınırlı kalmadığını Yunanistan, Türkiye, Bosna Hersek, İtalya, İspanya, Fransa hatta ABD’ye de sıçradığını hatırlayalım). Elbette ki her ülkenin kendi iç dinamikleri ve öznel koşulları (ve tabii ki emperyalist devletlerin gizli ya da açıktan müdahaleleri) nedeniyle farklı farklı kazanımlar ve kayıplarla sonuçlanan devrimci süreçler yaşadık. Bu devrimler içerisinde Tunus’un pek çok nedenle ayrı bir yeri olduğunu biliyoruz. Genç işsizler, kent yoksulları, UGTT’ye bağlı sendikalar, (ilk başta ikircikli davransalar da) İhvancı Ennahta Partisi, sanatçılar, aydınlar, avukatlar ve insan hakları örgütleri’nin de sokağa çıktığı ve ekonomik taleplerin giderek siyasal iktidar talebine evrildiği bir halk hareketine dönüşmüş olması, tek adam rejimini yıkan bu hareketin çok partili parlamenter bir rejimi tesis etmesi, yeni bir anayasa ile daha demokratik, çoğulcu, özgürlükler alanını genişleten burjuva demokratik kazanımlar elde etmesi Tunus’un özgül yanları.
İhvancılığın Gerilemesi
Bir dönem abartıldığı gibi Tunus’ta çok güçlü olmasa da en örgütlü güç olan İhvancı Ennahda Partisinin durumuna da özel olarak bakılmalı. Bin Ali döneminde uzun süre yasaklı olan bu hareket 2011 devrimi açığa çıktığında önce ikircikli davransa da sürgündeki ideolojik önderi Raşid Gannuşi’nin de ülkeye dönmesiyle birlikte sokak gösterilerinde görünür olamaya olmaya başladı. Ennahda aslında örgütlülüğü sayesinde devrimin üzerine oturdu diyebiliriz. Bin Ali ailesinin ülkeden kaçması ve partisi RCD’nin dağılmasıyla birlikte Milli Birlik Hükümetinin ana bileşenlerinden birisini Ennahda oluşturdu. Eski rejimin daha az yıpranmış pek çok temsilcisinin olduğu bu hükümete Ennahda dünden razı olmuştu. Ancak UGTT ve onun çeperinde birleşen halk güçleri hükümeti tanımadığını ilan ederek devrimin erken sonlanmasına izin vermemiş oldu. Ennahda, Bin Ali döneminde yaşadıkları mağduriyetin de meyvelerini toplayarak (bu bir yerlerden tanıdık geliyordur!) 2011 sonrasında yapılan bütün seçimlerde meclisin ¼ ünü oluşturdular. Önemli bakanlıkları elde ettiler. Bu on yıllık süreçte iktidarın ana bileşeni olsalar da devrimi başlatan emekçi ve yoksul halkın taleplerine kalıcı çözümler üretmek yerine devlet ve bürokrasi içerisinde mevziler kazanmaya öncelik verdikleri için giderek oy oranlarında düşüş yaşandı. Ilımlı bir İslam anlayışına sahip olan Ennahda ele geçirdiği her mevzide takiyeci bir hareket olduğunu hissettirdiği için ulusal lider Habib Burgiba’nın laik cumhuriyetine sahip çıkan, seküler yaşamın nimetlerini bilen Tunus halkında güvensizlik ve tepki oluşturdu. 2019 seçimlerinde ilk defa kendi adayları ile katılan Ennahda %17 oya geriledi. Meclisteki sandalye sayısı 69 dan 54 e geriledi. Bu nedenledir ki Cumhurbaşkanı Kays Said’in 25 Temmuz’da anayasanın 80.maddesini uygulaması karşısında aktif bir direniş örgütleyemedi. Çünkü kendi kitlesini bile harekete geçiremediğini gördü. “Çözüm İslamda” şiarıyla yıllarca BinAli rejimine muhalefet eden Ennahda hareketinin iktidar ortağı (zaman zaman iktidarın belirleyici gücü) olduğu on yıl boyunca emekçi halkın sorunlarına çözüm üretmesi bir yana yolsuzluk ve rüşvetle anılmaya başlanmaları da (bu iddialardan birisi de 2019 seçimlerinde Türkiye’den –yani AKP’den- mali yardım aldıklarıdır ki belgeleriyle karşılarına çıkartılmış durumda) arkalarındaki kitle desteğini giderek azaltmış görünüyor.
Sonuç Yerine
Zeynel Abidin Bin Ali rejimine karşı 2010 sonlarında patlak veren bir proleter devrimi süreciydi. İşçi sınıfının güçlü bir siyasal önderliğinin olmaması devrimin gidişatını belirledi. Geçen on yıllık süreçte laik ve muhafazakar burjuva önderliklerin kontrolüne girmiş görünüyor. Şimdi bu ikisi arasında bir mücadele yürüyor Tunus’ta. Bu mücadelenin en başından itibaren işçi-emekçi kitlelerin kendi bağımsız önderliğini inşa edememiş olması emperyalizme bağımlı burjuva güçleri arasındaki yenişememe halini devam ettiriyor. Devrimin başlangıcında bazı mahallelerde oluşturulan Müdafaa Komiteleri ne yazık ki ilerleyen süreçte sönümlendi. Halkın yeniden bu tür öz örgütlenmeleri yaratması, UGTT’den başlayarak sendikalarla birleşik bir mücadele içinde olması, her şeyden önemlisi kendi bağımsız önderliğini inşa etmesi bu pat durumunu emekçilerin ve yoksul Tunus halkının lehine çevirecektir.