Mahir H. Sarı
Türkiye işçi sınıfının büyük oranda sigortasız, sendikasız ve güvencesiz çalıştığı bir ortamda göreceli olarak sigortalı ve güvenceli çalışan kamu emekçileri, bu konumları nedeniyle kendilerini işçi sınıfının bir üyesi olarak görme bilincinden ne yazık ki uzaktır. Gerek çalışma süreleri, gerek sahip olunan sosyal haklar, gerekse iş güvencelerinin olması ayrıcalıklı bir konumda olduklarını hissetmelerine neden oluyor. Elbette ki vahşi kapitalizm koşullarında bu nitelikteki işlerde çalışanların görece şanslı olduğunu söylemek mümkün. Ama bu durum onların da işçi sınıfının bir parçası olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Gelir düzeyi olarak devlete çalışan bir memur günümüz şartlarında asgari ücretin biraz üzerinde bir maaş alıyor. Ortalama olarak açlık sınırının biraz üstünde olan bu ücret, temel gereksinimleri karşılayacak, insanca yaşamaya yeten bir ücret değil. Evini geçindirebilmek için ikinci iş yapan oldukça fazla sayıda kamu emekçisi var. Kredi ve kredi kartları aracılığıyla bankalara borçlanmanın en fazla kamuda çalışan emekçiler arasında olduğu da bilinmektedir.
Bununla birlikte temel kazanımları olan “iş güvencesine” ise her fırsatta göz dikiliyor. İktidarlar tarafından dönem dönem dillendirilen “Kamu Çalışanları Yasası” iş güvencesine yönelik hamleleri içeriyor. Yasayla korunan iş güvencesini topyekün kaldırmayı başaramayan iktidar, performansa dayalı sistemler, kariyer basamakları vb. uygulamalarla kamu emekçilerinin iş güvencesinde gedikler açmaya çalışıyor. Bu konuda mesafe aldığını da söyleyebiliriz. Ayrıca uzun süredir kamuda çalışan sözleşmeli personel sayısı yüzbinlerin üzerine çıkmış durumda.
Kamu emekçilerinin 2001 yılında çıkarılan 4688 sayılı yasa ile sendika kurma hakkı vardır. Yalnız bu kadük bir haktır. Çünkü Toplu İş Sözleşmesi ve Grev hakkını içermeyen bir sendikal örgütlenmenin gerçekte hiçbir etkisi yoktur. Böyle olduğunu her iki yılda bir yapılan toplu pazarlık tiyatrolarında defalarca görüyoruz. Siyaset yapma yasağı ise hala devam etmektedir.
Kamu emekçileri üretim araçları karşısındaki konumları nedeniyle zaten işçi sınıfıdır. Giderek yoksullaşan, iş güvencesi tehlikede olan, sendikal haklarını kullanamayan kamu emekçilerinin işçi sınıfının saflarında birlikte bir mücadeleden başka şansı yoktur. Birleşik bir mücadelenin içinde olmadığında var olan kazanımlarını da bir bir kaybedileceği aşikârdır. Bu bilincin açığa çıkması için öncelikle “memur” değil, “kamu emekçisi” olduğumuz hatırlanmalıdır. Meydanlarda sınıf kardeşlerimizin attığı şu slogan tam da bu zorunluluğu ifade ediyor:
Kurtuluş Yok Tek Başına, Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!
* İşçinin Kendi Partisi merkezi bülteni Paydos’un Mart 2022 tarihli 1. sayısında yayınlanmıştır.