İki Adam Rejimine Son

M.Şadi Ozansü **

Biri giderek zayıflıyor olsa da geleneksel bir kitle desteğine sahip, diğeri artık iyice çaptan düşmüş olmasına rağmen 12 Eylül 1980’den önce devlete “yardımcı” olan güçlerin “esas” güçler haline getirilmiş olmasının mimarı. Dolayısıyla rejim aslında Tek Adam değil İki Adam rejimi. Ve bu rejim ayakta kaldıkça ne işçi sınıfına ne genel olarak emekçilere ve ne de ezilen halka rahat huzur yok! O halde ilk yapılması gereken önce bu rejime son vermek olmalı değil mi? Peki nasıl?

Altılı Muhalefet’in karşı çıkılması gereken yönleri bir tarafa “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” önerisiyle mi? Ama bu öneri bile ancak Başkanlık Seçimi sonrasında gündeme gelebilecek. Böyle olunca da Başkanlık rejimi kabullenilerek hareket edilmiş olunacak. Oysa yapılması gereken buna daha başından bir itiraz hattı oluşturmak. Ama bu ancak bir kitlesel mücadeleyle mümkün olabilir.

İşçi ve Demokratik muhalefet “İki Adam Rejimi”ne karşı mücadele ederken kendini patronlarla büyük patronların çizgisinden kesinlikle ayrı tutmalıdır. “İki Adam Rejimi”ne karşı seçilecek muhalefet adayı kuşkusuz patronların çıkarlarına öncelik verecek ama aynı zamanda mevcut sisteme mücadelesiyle son vermiş halk kitlelerinin de basıncını üzerinde hissedecektir. Bu aday ipleri kopmuş bir rejimin düşeceği boşluğu doldurmaya çalışacaktır. İşçi ve halk muhalefetinin içine dalacağı boşluk patronlar rejimi için tehlikelidir.

Dünyanın her yerinde uzun bir diktatoryal rejimden çıkış, hele de bu rejimin iktidarını kaybetmemek için “atı alıp Üsküdar’ı geçmek” isteyeceği düşünülürse, İBB seçimlerinde olduğundan çok daha yüksek bir kitle mücadelesine özellikle başta ülkenin işçi merkezleri olmak üzere her yerde ihtiyaç duyacaktır. İktidar baskıyı ve entrikayı ne kadar arttırırsa kitle mücadelesi o kadar yükselecektir. O zaman da örgütlü işçi hareketi yeni seçilecek olan adaydan şu taahhütte bulunmasını pekâlâ isteyebilir: “En kısa zamanda en demokratik bir Meclis seçimine gideceksin!”.

600 üyeli hiçbir yetkisi olmayan bir Meclisin mevcut koşullar altında yeniden seçimi kabul edilemez. Kaldı ki o yetkisiz Meclis zaten Başkanlık rejiminin bir ürünü olup onun güvencesidir. Ona son verilmezse Başkanlık rejimine de son verilmemiş olur. Buna itirazen bir Anayasa değişikliği gerekeceği ve bunun da yolunun büyük ölçüde kapalı olacağı ileri sürülebilir. Ama bu itiraz da çok sağlam değildir. Nitekim işçi ve demokratik halk muhalefeti ezici bir çoğunlukla Başkanın değişmesine yol açmışsa sonuç ister istemez Şili gibi olur. Orada şimdi gerçekleştirilmiş olan kurucu Meclis seçimi yolu kırk yıllık Pinochet rejimi altında var mıydı? Yoktu. Ama şu anda kurucu Meclisin kendisi var.

O halde çözüm şu: İşçi ve Demokratik kamuoyunun gücü ve buna dayanacak olanlar şimdi gözüktüklerinden çok daha etkili olacaklar. Yeter ki “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” anlayışıyla kendilerini sınırlamasınlar. İKEP bu yoldaki her girişimi sonuna kadar desteklemelidir.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Mayıs 2022 tarihli 3. sayısında yayınlanmıştır.

** İKEP, Genel Başkan Vekili

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir