İşçi Sınıfı Örgütlerinin Bağımsızlığı Üzerine

Cemal Bilgin **

İşçilerin kendilerine ait iki çeşit örgütü var: Siyasi partileri ve Sendikaları. Zaten bunlar yoksa işçiler sınıf bile olamamışlar demektir. Bunların ülkemizde olduğu gibi zayıf dahi olsalar, varlıklarını sürdürüyor olmaları önemli bir kazanımdır. Ama yeterli mi? Maalesef değil. Bunlardan özellikle işçi sendikalarının patron hükümetlerinden bağımsız olması bir zorunluluktur. Yani patron hükümetleriyle ya da doğrudan doğruya patronlarla el ele tutuşmuş işçi sendikalarının varlığı işçi sınıfının kurtuluş mücadelesinin önünde ciddi bir engeldir. Maalesef ülkemiz sınıf mücadeleleri tarihinin son yılları bunun örnekleriyle doludur. Çok az sayıda dürüst işçi sendikacılarımız dışındakiler sınıfının mücadelesini sürekli olarak engelleme yolundalar. Üstelik bu sadece Türkiye’de değil dünyanın başka ülkelerinde de böyle.

Peki buna karşı ne yapılmalı? İlkin sendikacılık bir meslek haline getirilmemeli. Maddi ve manevi açıdan temsil ettikleri işçilerden- hele de memleketin içinde bulunduğu bu hayat pahalılığı ve düşük ücret koşullarında- yüksek ücret almamalılar. Yaptıkları bütün harcamaların hesaplarını sendika üyelerine düzenli olarak vermeliler. Sendika seçimlerini nispi temsil esasına dayandırarak yapmalı ve isteyen her üyenin her kademeye üye olmasına ve dilerse liste çıkarmasına imkân sunmalılar. Sadece kendi koltuklarını güvenceye alacak delegeler oluşturma yoluna gitmemeliler. Bir diğer önemli husus sendikanın siyasi partilerden bağımsızlığını korumalarıdır.

Buna karşılık işçi partileri de kendi partilerinin sendika yönetimlerinden bağımsızlığını savunmalıdırlar. Bu bağımsızlık karşılıklı olmalıdır. Bu bağımsızlık sağlanamazsa işçi sendikaları kapitalist şirketlere döner ve sendika yöneticileri üye yaptıkları işçilerin patronları haline gelmeye başlarlar. Bazıları örgütlü oldukları işyerlerinde patronla anlaşarak işçi alıp işçi çıkartırlar. Bazıları da doğrudan kendi örgütlerinde çalıştırdıkları işçilerin patronları gibi davranmaya başlarlar. Bunların hepsinin örnekleri ülkemizde fazla fazla vardır. Bunları aşmanın tek yolu sendikalarda taban denetimini sağlamaktan geçer. Var olan şartlarda bu oldukça zor olsa da bunlara karşı başka türlü mücadele verilemez. Ama tabii bu mücadele de siyasal olduğu takdirde başarıya ulaşabilir. Bir başka ifadeyle bürokratlaşan ya da oligarklaşan sendika yöneticisini ancak siyasi mücadeleyle koltuğundan atabilirsiniz.

Ülkemizde özellikle 1989 Bahar Eylemleriyle birlikte bu yol açılmıştı. Şimdi sınıf mücadelesinin yükselmesiyle gene açılabilir. Buna hazırlıklı olmak gerekir. İşçi-emekçi sınıfının kol kola siyasete girme vaktidir.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Mayıs 2022 tarihli 3. sayısında yayınlanmıştır.

** İKEP Genel Başkanı

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir