Ayşegül Yüksel **
Kadınların bu coğrafyada yaşadığı her şeyin aslında iktidarın insan hakları ihlalini meşrulaştıran tavrıyla aynı şey olduğunu gün geçtikçe görüyor, yaşıyoruz. 90larda yaşanan insan hakları ihlallerine karşı direnen, bunu yüksek sesle dile getiren gazeteciler yargılandığı gibi sivil toplum örgütleri de kapatma davalarıyla karşı karşıya kaldı. Bugün ise toplumsal muhalefet güçlerinin en dinamik kesimi olan kadın örgütleri, 90lı yıllarda yaşananlardan daha beter bir saldırıyla karşı karşıyadır.
İstanbul Sözleşmesi’nin bir gecede feshedilmesi bunun ilk işaretiydi. İktidarın köşe tutucuları gazetelerinde ‘Aile mefhumu yerle bir edilirken devlet tarafından koruma altına alınması gereken nesebimiz kesilmeye çalışılıyor.’ söylemleriyle İstanbul Sözleşmesi’nin meşruluğunu kamuoyunda tartışılır hale getirmek istediler. Oysa İstanbul Sözleşmesi’nde onların kalemlerinin de imzası vardı ve yine onlar tarafından alkışlanmıştı. Sonra ne oldu da iktidar sözleşmeyi feshetti, kalemşörleri pervasızca saldırdı. Burada sorun milyonlarca kadını yok sayılması ve kadın mücadelesinin artan kadın cinayetlerine karşı ivme kazanmasıyla yükselen korkudur. Erkek otorite kadınların gücünün farkında. Mutfakta yoksulluğu yaşayan, ekonomik krizle işten ilk atılan, sendikasız güvencesiz çalıştırılan, bu sömürü düzeninin en uç noktasında türlü ahlaksızlıklara maruz kalan kadınların birliği onların felaketi olacak. Bu felaketi önlemek için hiçbir hamleden kaçınmadılar. Sözleşmenin feshi önemli hamlelerden biri oldu. Bu hamle cinsiyetçi ve ayrımcı bir otoritenin politik saldırısıydı. Kadın cinayetlerinde katiller serbest bırakıldı. Bu sırada köşe kapıcılar “orda ne işi vardı canım, erkeklerin de hakları vardır” şeklindeki köşe yazıları kaleme aldılar.
Şimdi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Derneği’ne açılan kapatma davasıyla, İstanbul Sözleşmesi’nin feshiyle başlayan saldırıların devamını yaşıyoruz. Münevver Karabulut’un vahşice öldürülmesiyle başlayan ve günümüze kadar erkek şiddetinden mağdur olan kadınların, mücadelenin öznesi haline gelmesinde büyük katkıları olan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ‘Kadın cinayetleri politiktir‘ derken çok haklıydı. Bu haklılığı erkek egemen mahkemelerde kadın katillerinin her serbest bırakılışında gördük. Erkekler tarafından şiddete, tecavüze, tacize uğrayan kadınlarla birlikte ‘Asla yalnız yürümeyeceksin‘ diye sokakta haykırmalar asla boşa değildi. Yalnız yürümeyen her kadının, erkek egemen iktidar için bir tehlike olduğunun farkındalar. Kadın mücadelesinin dinamiğinin, örgütlü bir güce dönüştüğünde neler yapabileceğini biliyorlar. Bu yüzden mesnetsiz ve hukuksuz iddialarla açılan kapatma davası politik bir saldırıdır. Bu hukuksuz davada da iddialar aynı ‘Türk aile yapısını bozma‘ safsataları üzerinden gerçekleşiyor. Türk aile yapısını bozmak demek kadın cinayetlerine hayır demek midir? Her yıl kadın cinayetlerini raporlayarak verileri açıklayıp toplumsal farkındalık yaratmak mıdır? Yine yanlış yerden saldırıyorlar. Biz kadınlar çok iyi biliyoruz ki kadının örgütlü gücünü sesini susturmak mümkün değildir. Bu kapatma davası kadın mücadelesinin tüm dinamikleri için çok önemlidir ve bir varlık ve yokluk meselesidir. İstanbul Sözleşmesi’nin feshinde susmayan kadınlar, kadın örgütlerine yönelik bu saldırılara karşı dayanışmayı büyütecektir.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Mayıs 2022 tarihli 3. sayısında yayınlanmıştır.
** İKEP, Eskişehir İl Temsilcisi