Yaşar Avcı **
Askerden önce cam işkolunda işçi olarak çalışıyordum. Asker dönüşü bir müddet daha cam işkolunda çalıştım daha sonra gıda işkolunda işe başladım. Ülker’e ait bisküvi fabrikasında işe girdim.
Ülker’de çalışırken 1975’te Mehmet Ali Aybar ile Sosyalist Devrim Partisi’nin kurucuları arasına katıldım. Partinin çeşitli kademelerinde görev aldım. Yönetim kurulu üyeliği, ilçe başkanlığı ve il yönetimi gibi görevlerde bulundum. Sonuçta parti birçok ilde ve ilçeleri ile örgütlendi. 1977 seçimlerine katılmak için çalışmalar başladık. Ancak taşrada birçok ilçeyi polis zoru ile istifa ettirdiler, 1977 seçimlerine parti olarak katılmamız böylelikle engellendi. Bunun üzerine parti üyelerinin bir kısmının kendi memleketlerinde bağımsız aday gösterilmesine karar verdik. Artvinli olduğum için Artvin’den bağımsız milletvekili adayı oldum.
Çalıştığım işyerinden izin almam mümkün değildi. Seçim kampanyası yapabilmek için SSK’dan 15 günlük sağlık raporu aldım. Hazırlıklarımı yaparak işe koyuldum. Önce afiş ve bildiri bastırdım ve şehirlerarası otobüse binerek yola koyuldum. Artvin’e vardığımda seçime 8-9 gün kalmıştı. Hemen işe koyuldum.
Artvin’in batıdan ilk ilçesi Arhavi olduğu için çalışmalara buradan başladım. Önce bana afiş asmam için ayrılan yerde işe koyuldum. Elimde fırça ile kova ve sırtımda çuval içinde afişler ve bildirilerle… Çalışmalar sırasında ilçedeki çeşitli derneklere ziyaretlerde bulundum. Halkın yolu ve diğer benzer derneklere uğradım. Yanılmıyorsam önce Halkın Yolu’nun derneğine gittim. Kampanya kapsamında neler yapacağımı anlattım. Kendilerine “ben bir işçiyim, işçi adayıyım, bana kampanyamda yardımcı olun” dedim. İlk görüşmemde teklifimi kestirip attılar. “Biz burjuva yasaları ile kurulan parti ve adayların propagandasını yapmayız.” dediler. Cevaben onlara “Sizin derneğiniz hangi yasaya göre kurdunuz?” sorusuyla karşılık vermiştim. Nihayet kararımı verdim, bu işi tek başıma yapacaktım.
O dönem yasada her parti veya bağımsız adayın belediyenin ses cihazından yararlanma hakkı vardı. Belli bir miktarda para yatırarak belediyenin ses cihazından yararlanabiliyordu adaylar. Para yatırdım ve ilçe belediyesinin ses cihazından konuşma yaptım. Konuşmamda iki konuya ağırlık verdim: Birincisi, o zamanlar Sovyetler Birliği dağılmamıştı. Bölgedeki ABD üsleri nedeniyle Sovyetler Birliği sürekli sürtüşme içinde idi. Üsler, Karadeniz Bölgesi’nde bir baştan bir başa sıralanmıştı. Olası bir savaşta Sovyetler Birliği ilk olarak ülkemize saldıracaktı. Ülkemiz tehdit altında idi. İkinci olarak, Karadeniz’de süregelen çay sorununa odaklanmıştım. Çay toplayan da, üreten de durumdan şikâyetçiydi. Hiçbir güvenceleri yoktu. Arhavi’den başlayarak kampanya boyunca bu konuları işledim. Arhavi’de belediyeye ait ses cihazında yarım saat konuşma hakkım vardı. Konuşmamı bitirip dışarı çıktığımda halk belediyenin önünde birikmişti, kabalıktı. İnsanlar birbirine soruyordu, bu aday kim.
Belediyenin önünde burjuva yasalarına göre propaganda yapan partilere karşı olan gençler de vardı. Konuşmamdan sonra kararları değişmişti. “Bildirilerini ver, dağıtalım size gerek yok, halk dağıtır.” dediler. Böylelikle Arhavi’de işimi bitirdim. Hopa’ya doğru hareket ettim.
Hopa çay fabrikasında işçilere bildirilerimi dağıtırken fabrikanın yöneticileri üstüme saldırmaya kalkıştı. Tacizlere rağmen bildirilerimi dağıttım. Ses cihazından konuşma yapabilmek için adliyede seçim kurulu başkanına konuyu bildirmem gerekiyordu. Adliyedekiler, güvenliğimi sağlamaları için başvurmuş olmama rağmen eğer ses cihazından konuşursan tutuklanacağımı söylediler. Meseleyi uzatırsam işimi yapamayacağımı anlayıp ısrar etmedim. Ancak bana ayrılan yerde miting yapabileceğimi belirtiler. Tek başınaydım ve miting için desteğe ihtiyacım vardı. Acaba ne yapabilirim derken, belediye başkanına gittim ve durumu anlattım. Kendisinden bana yardımcı olmasını rica ettim.
Belediye başkanı CHP’liydi ancak birinci TİP’te bulunmuş iyi bir insandı. Bana bir ses sistemi ayarladı ve miting için ayrılan yere ses cihazını kurdurdu. Hopa’nın küçük meydanı vardı. Meydana belediye başkanının yönlendirdiği elektrikçi ile tahta kürsü kurduk. Miting günü Cuma idi. Bana ayrılan saatler, 12.00 ile 14.00 arasıydı. Hopa’da Cuma günleri Pazar kurulur. Köylerden pazara gelen insanlar vardı. Kürsüyü ve ses cihazını kurarken birileri de bizi izliyordu. İzleyenlerden ikisi avukat ve mimarmış. Mesleklerini sonradan öğrendim. Bana aday hakkında sordular, kimdir ve ne zaman gelecek? Ben de onlara sordum, “Nasıl bir aday bekliyorsunuz, aday benim.” Bu cevabıma güldü geçtiler. Konuşma saatim geldiğinde meydan boştu. Buna rağmen konuşmaya karar verdim. Konuşmam genellikle üsler sorunu ve çay ile fındık sorunları üzerineydi. Üreticilerin sorunlarını dile getirmeye çalıştım. Konuşmaya başladığımda tek tük olan insanlar çoğalmaya başladı. Meydan doldu.
Konuşmam bittiğinde köylüler, köylerine götürmek üzere afişlerimi ve bildirilerimi aldılar. Miting bittikten sonra insanlarla konuşurken, miting öncesi gülüp geçen avukat ve mimar tokalaşmak için sıraya girmişlerdi. Mitingden sonra teşekkür etmek için belediyeye gittiğimde kapıda karşılandım. Zaman kaybetmeden otogara gidip Borçka’ya geçmem gerekiyordu. Ancak eski TİP’li ağabeylerim etrafımı sardılar. Bunlardan İsmet ağabey ve yanındaki eski TİP’li ağabeylerim bir yemek yedirmeden bırakmayız dediler. Beraberce yemek yedik.
Hopa’dan Borçka’ya devam ettim. Borçka’ya giderken yine elimde kova ile fırça ve sırtımda çuval, çuvalın içinde afişler ve bildiriler vardı. Minibüste insanlar beni tanıdı ve sordular siz o aday mısınız diye. Sohbetimiz Hopa’dan Borçka’ya kadar devam etti. Borçka’da yine belediyenin ses cihazından konuştum. İşlerimi halledip Murgul’a geçtim.
Murgul’da Eti Bank’ın bakır işletmesi vardı. Önce otelde kaldım. Sabah erkenden Eti Bank’ta çalışan ve madene giden işçilere bildiri dağıtırken etrafımı MHP militanları sardı. Baktım saldıracaklar, hemen Murgul’un ortasından geçen derenin üstündeki köprüye fırladım. Demirlerine çıktım ve ajitasyon yapmaya başladım. “Bu gördüğünüz militanlar yabancı sermayenin uşakları, bana saldırmaya kalkıyorlar.” diye bağırdım. Bunun üzerine insanlar birikti. Kalabalığı gören militanlar uzaklaştılar. Ben bildiri dağıtmaya devam ettim. Bu sırada madende idari kadroda görevli olan arkadaş eski TİP’li olduğunu öğrendim. Beni bırakmadı, akşamleyin madende misafirhanede misafir etti. Murgul çalışmalarım bitince Artvin il merkezine hareket ettim.
Yanımda malzemem kalmamıştı. Malzemeler Artvin il merkezinde otobüs garında yazıhanedeydi. Yine yanıma bir miktar afiş ve bildiri aldım. Artvin il merkezinde de ses cihazından konuşma yaptım. Sonra malzemelerle birlikte Yusufeli’ne geçtim. İlçede solcu bir kitap evi sahibi buldum. Malzemelerimi oraya bırakıp afişlemeye çıktım, bildiriler dağıttım. Kitapçıya geri geldiğimde kitapçı korkmuştu. “Seni MHP militanları arıyorlar, nerede kalıyor diye. Malzemelerini al ve buradan git.” dedi bana. Geç vakit olmuştu. O saatte vasıta yoktu. Artvin’e dönmek için yoldan geçen bir kamyona atladım. Yusufeli macerası da böylece bitti. Yusufeli Erzurum kültürüne daha yakın olduğu için biraz sağcıdır.
Ertesi gün Ardanuç’a gittim. Bildiriler dağıttım, afişleme ve konuşmalar yaptım. Oradan Şavşat’a, doğup büyüdüğüm ilçeme, geçtim. Yine bana ayırılan yere afişlerimi astım. Afişleme yaparken yaşlı bir amca yanıma geldi ve adayın kim olduğunu bana sordu. “Çok konuşuluyor” dedi. Buradaki aday benim dedim. Şapkasını çıkardı. Kaldırdı yüzüme baktı. “Aha dedi bu yaşıma geldim, kendi afişini asan adayı ilk defa gördüm. Adaylar afiş ve bildirilerini başkalarına yaptırırlar.” Şavşat’ta da bildirimi afişimi astım. Konuşmamı yaptım. Şavşat’ın köylerini dolaştım.
İstanbul’da ilk işe başladığımda birlikte çalıştığım arkadaşım Şemsettin Acaroğlu’nun minibüsü vardı. Onunla Şavşat’ın köylerini dolaştım. Propaganda yaptım. Arkadaşım rahmetli oldu. Kendisini hayırla anıyorum. Adaylık çalışmalarımın son noktası Şavşat oldu.
O zamanlar CHP Artvin’de hep iki milletvekili çıkarıyordu. Bu seçimde birini kaybetti. Seçimden sorumlu olan Ali Topuz bu sonuç yüzünden beni suçlamıştı. İkinci vekilliği kaybetmelerine sebep olduğumu iddia etti. Fakat gerçek öyle değildi. O zamanlar AP’nin en güçlü adaylarından biri olan Hasan Ekinci aday gösterildiği için CHP iki vekil çıkaramamıştı. Böylece Artvin ve ilçelerinde sürdürdüğüm adaylık serüvenim sona ermiş oldu.
Seçimden sonra Sosyalist Devrim Partisi’nin il ve ilçe örgütleri kuruldu. Artvin, partinin iyi örgütlü olduğu illerinden biri oldu. Son olarak bir şeyi de ifade etmem gerekirse; o dönem Artvin’de Dev-Yol etkili idi. Seçim süresince de bana yardımcı olmadılar. Ve o dönem CHP de Ecevit popülerdi. Dağa taşa “ümidimiz Ecevit” diye yazılar yazılıyordu. Kendilerine sorduğumda biz yazmadık dediler. Fakat gençliğin %90’ı da Dev-Yolcuydu. Bu durum hala aklımda kalan bir çelişkidir. Bugün bile bu işi çözebilmiş değilim. Artvin maceram ve aklımda kalanlar böyledir.
Yaşasın devrim, yaşasın sosyalizm, mücadeleye devam!
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Haziran 2022 tarihli 4. sayısında yayınlanmıştır.
** İKEP İstanbul, Sarıyer İlçe Temsilcisi
*** Öne çıkan görsel şuradan alıntıdır: https://twitter.com/nataliavazyan/status/918920600000827392
Güzel bir yazı olmuş. Gıpta ile zaman zaman gülerek okudum.
Sahi o dağa taşa “umudumuz ecevit” yazanlar kimlerdi?