Göçmen Emeği İzlenimleri 1: Çeçen Sığınmacılar

Abdulkadir Bal **

İlgilenilen konular sadece göçmenler veya sadece emek olunca göçmen emeği meselesi arada kaynıyor. O yüzden Türkiye’de çok dar bir çevre tarafından ele alınan göçmen emeği konusunda konuşmak, biraz da o dar çevrenin içinde takılıp kalmak demek de oluyor. Bunu aşmalıyız.

Emeğin göçü Türkiye’den dış ülkelere gittiği gibi yoksulluk ve savaş içinde olan ülkelerden de Türkiye’ye doğru yoğun bir göç yaşanıyor.

Türkiye, kendilerine dayatılan neoliberal politikaların bunaltıcı ortamında çalışmayı kabul etmeyen emekçilerini başka ülkelere kaybederken, her geçen gün yeni yoksullar yeni emekçileri de emek sahasına “kazanıyor”. Ticarette başarıyı satarken değil de alırken kazanmaya endeksleyen kafa, gelen ucuz göçmen emeğini de bir “kazanç” sayıyor. Çünkü ucuz emek ve kayıt dışı istihdam ülkede dolaşıma girdikçe bundan kazanan sermaye oluyor. Kaybeden ise maaşları düşen yerli işçiler ve yerli işçinin yerini alırken sömürülen göçmen emekçilerdir.

Bu yazıda göçmenlere dair şahit olduğum en çarpıcı örneklerinden birisinden bahsedeceğim. Yıllar önce, Zeytinburnu’nda üç Çeçen sığınmacı, cuma namazı sonra, yaya olarak evlerine giderken, Çeçenlerce belirli, Türkiye Cumhuriyeti için kimliği belirsiz kişilerce açılan ateşle güpegündüz öldürülmüşlerdi. Ertesi gün evlerine başsağlığına gittiğimizde, evde bir ayağı olmayan bir savaş gazisi vardı. Kendisi Rusya ile gerilla savaşı veren Çeçen komutan Dukko Umorov’un kardeşi olduğunu belirtmişti.

Evin pencerelerinde perde yoktu. Camlar gazete sayfaları kapalı idi. Odada iki parça kilim, iki eski divan… Onlarınki güvenlik gereği kapının deliğinden bile bakmaya izin vermeyen derin bir yoksulluktu.

İstanbul’da Çeçen olmayı sormuştum.

Çeçen gençlerin iş bulamadıklarını, çek senet tahsilat işlerinde kullanılmak üzere ülkücü denilen gruplar tarafından kullanıldıklarını, çoğu gencin gayri meşru işlerde kaybolup gittiklerini söylemişti.

O zamanlar ne Suriyeliler gelmişti ne de Afganistanlılar mesele ediliyordu.

Rus ajanları Çeçenleri kolayca öldürebildiğinden mülteci statüsü olmayan sığınmacı erkekler gündüz evlerinden çıkamıyordu. Ancak kadınlar çıkabiliyorlardı.

Bugün sığınmacı akınını mesele edenler, İstanbul’a sığınmış az sayıdaki Çeçen’in sokak ortasında katledilirken ne söylüyordu merak ediyorum doğrusu.  O zamanlar etkili bir kamuoyu oluşmadı. Güpegündüz insanlar ölüyordu ve bu durum bir Rus-Çeçen hesaplaşması olarak görüldü. Meseleyi sahiplendiği düşünülen İslamcı cenah ise sadece el altından yardım kutuları dağıttılar.

Çoğu Çeçen, Fenerbahçe’de ve Yalova’da çamurlu ve elektriksiz kamplarda yaşamaya çalıştı. Kamplardaki çocuklara götürülen oyuncakları ise kampın sorumluları önce kontrol ediyordu. Kampa hastalık yaymak için çocuk oyuncaklarına şarbon bulaştırıldığı şikâyetleri vardı. Haliyle gelen her ziyaretçiden tedirgin oluyorlardı. Ya gelen bir Rus ajanıysa…

Türkiye’de dindar çevrelerin sevilerek dinlediği bir Çeçen marşı var. Sözleri şöyle: “Çeçenistan dağlarında kartal gibidir bir Çeçen, özgürlük savaşçısıdır; yalnız kurttur her Çeçen” Marşta, kartal gibi oldukları söylenen Çeçenler, ülkemizde tabir yerindeyse keklik gibi avlanıyorlardı. Güvencesizliği ve emek sömürüsünü iliklerine kadar yaşayarak…

Hülasa, hem iktidar cenahında hem de muhalefet cenahında farklı sebeplerle de olsa mülteciler/sığınmacılar/göçmenler ciddi bir mağduriyet ile karşı karşıyalar. Çeçenler bir şekilde bunu yaşadılar.

Göçmenlerden nefret edilmesine rağmen bu insanların iş yerlerinden çıkartıldıklarını görmüyoruz. Tam tersine ucuz işçilik ve kayıt dışı istihdam için kaynak olarak görülüyorlar. Ve maalesef göçmenlerin emeği, ne yazık ki Türkiye işçi sınıfının da karşısına konumlandırılıyor ve sömürülen işçilerin birbirlerine düşman edilmesi için propaganda malzemesi oluyor.

Türkiye’de ezilen işçiler ise göçmen emeği sömürüsü karşısında tepkilerini sermayeye ve patronlara yöneltmiyorlar. Elbette esas sorumlu bu duruma göz yuman iktidar ve patronlar ancak duyarsız kalırsak başkalarının güvencesizliği bizim hayatımızı da boğacak. Hiçbir şey olmasa bile kirleneceğiz. Bu kesin.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Haziran 2022 tarihli 4. sayısında yayınlanmıştır.

** İKEP İstanbul, Göçmen Emeği Sorumlusu

*** Öne çıkan görsel Fenerbahçe’deki Çeçen Mülteci Kampı’nda çekilmiştir. Kaynak: http://www.ajanstabloid.com/cecen-multeciler

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir