Pınar Erol **
‘İşçi sınıfı olarak atmamız gereken en önemli adım patronlardan ve onların devletinden bağımsız bir siyasi örgütlenmeyi inşa etmektir.’
Türkiye için bu tespiti yapıyoruz.
Bunun yolunun siyasette işçi sınıfı kimliğini -yeniden- inşa etmekten, BİRLİK’ten geçtiğini dile getiriyoruz.
‘Kadınlar işçi sınıfının yarısıdır’ diyoruz.
Kadınlar olmadan verilebilecek bir siyasi mücadele, kadın işçiler olmadan verilecek bir sınıf mücadelesi olmadığına parmak basıyoruz.
Ayrıca bağımsız kadın örgütlenmelerini ve bağımsız kadın mücadelelerini desteklememiz gerektiğini söylüyoruz.
Peki siyasi mücadeleye kadınların ve erkeklerin katılımını neden farklı tartışmalıyız?
Mesele neden ‘kadın-erkek elele, mücadeleye’ basitliğinde ele alınamaz?
***
Biliyoruz, başımıza musallat olmuş, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayanan sermaye düzeni işçilerin, kadın-erkek tüm ücretli çalışanların emeğinin sömürülmesine dayanıyor.
Ancak kadınların emeği söz konusu olduğunda konunun bundan ibaret olmadığını da herkes bilir.
Bizler için ücretli çalışsak da, bir de ‘ev işi’ vardır.
Ayrıca çoğumuz için ücretli çalışma olanağı yoktur.
***
Bundan 40 küsur yıl önce C. Delphy kapitalizmde ‘ev işi’ olarak adlandırılan işlerin, sadece, kadınlar tarafından ve aile içerisinde sunulduğunda ‘ücretsiz’ olduğunu, ve bu durumda ‘üretim sayılmadığını’ dile getirdi.
Aksi durumda aynı işlerin tümünün ‘ücretli’ olduğuna ve satın alındığına/mübadele edildiğine, üretim olarak da kabul edildiğine dikkat çekti.
H. Hartmann ise, yine 40 yıl kadar önce, kapitalizm ile, ondan çok daha eski olan erkek egemenliğinin (patriyarka) nasıl iç içe geçtiğini, tarihten bugüne nasıl kah çatıştığını, kah uyuştuğunu tartıştığı makalesini yayınladı.
Makalesinde Marksizmin kapitalizmi açıklarken kullandığı işçi, işgücü, yedek işgücü ordusu, artı-değer, sömürü gibi kategorilerin “cinsiyet körü” olduğunu anlattı.
Dünyaya kapitalizmin egemen olduğunun bütünüyle farkında olan Hartmann’a göre erkek egemenliği, sermaye egemenliğinin yanı sıra işleyen, onun kadar güçlü bir diğer egemenlik biçimiydi.
Patriyarka/erkek egemenliği, kabaca, kadınların bedenine/cinselliğine ve emeğine el koyan bir egemenlik sistemiydi.
***
Bugün kapitalizm kırk yıl öncesine göre hayatlarımızı daha da karartmış durumda.
Milyonlarca insan için karşılanmayan insan ihtiyaçları arasına beslenme, barınma, eğitim, sağlık, kırk yıl öncesine göre çok daha fazla oranda ve tüm dünya çapında girmiş durumda.
Sermaye düzeninin sebep olduğu, kışkırttığı savaşlar silah sanayinin durmadan serpilmesine yol açarken, ülkeler, insanlar bu savaşlar sonucunda yıkımla, göçle, yoksulluk ve geleceksizlikle karşı karşıya.
Kadınlar ve çocuklar, savaşların, yoksulluğun ve zorunlu yer değiştirmelerin büyük mağdurları.
Kırk yıl öncesinden farklı olarak bugün Sovyetler Birliği yok. Kendi bürokratları eliyle kapitalizme teslim oldu, oligarklara dayalı yeni yoz rejimler kuruldu.
Baş bürokratı tarafından 1935 yılında ‘sosyalizmin kurulduğunun’ ilan edildiği bu toprakların kadınlarının pek çoğu bugün yurtlarından, evlerinden uzakta, ev içi bakım hizmetleri başta olmak üzere birçok ağır ve güvencesiz işlerde çalışıyor.
Yine bugün dünyanın hiçbir yerinde, sosyal mücadelelerin gelişkin olduğu ve zenginliğin biriktiği Avrupa ülkelerinde bile, kadınlar için eşdeğer işe eşit ücret mücadelesi bitmiş veya kazanılmış değil.
İşsizlik veya yedek işgücü ordusu kategorilerini hala her ülkede daha fazla kadınlar dolduruyor.
Kadına yönelik şiddet tüm hızıyla devam ediyor.
Patriyarkayı Hartmann’ın tanımı ile kadınların emeğine ve cinselliğine el konulan bir egemenlik biçimi olarak tanımlarsak, kadına yönelik şiddeti ve kadın cinayetlerini de bu egemenliğin zor aygıtları olarak görebiliriz.
Hemen her örnekte, kadınların bir ilişkiye son vermek istediği, razı olmadığı, itiraz ettiği durumlarda yaşanan kadın cinayetleri -ki bunlar esasen erkek cinayetleridir- hızı alınamaz bir şekilde devam ediyor.
***
Tüm bu koşullar altında kadınlar için siyasi mücadele ikinci değil, bir üçüncü mesaidir. Hem vakit ayırmak açısından, hem içerik açısından. Zordur.
İhtiyacımız olan bir yandan erkek egemenliğini tartışan, kavrayan, reddeden, kadınlara yer açan, kadınların taleplerini ve özlemlerini dile getiren, içeren bir işçi sınıfı mücadelesi – kadın erkek tüm insanlığın aklını ve iradesini devre dışı bırakan sermaye egemenliğine karşı, onu ortadan kaldıracak ortak mücadelenin koşulu olarak.
Bir diğer ihtiyacımız kadınların mücadelesinin her daim kendi öz-örgütlerine, kendi gündemine, ihtiyaçlarına bağlı olarak varlığı. Erkek egemenliğini ortadan kaldıracak bir mücadelenin koşulu olarak.
İşçi sınıfı siyaset yapmalıdır.
Kadınlar siyaset yapmalıdır.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Haziran 2022 tarihli 4. sayısında yayınlanmıştır.
** İKEP Üyesi, İstanbul
*** Öne çıkan görsel, 2012’de Kahire’de yapılmış ve şuan yıkılmış olan bir duvar resmidir. Kaynak: https://www.wikiart.org/en/alaa-awad/marching-women-2012