Olof Palme’yi Bir Kez Daha Öldürmek!

Zeki Kılıçaslan

İsveç ve Finlandiya NATO’ya üye oluyor, silahlanma yarışı hızlanıyor, dünya düzeni insanlığa eşitsizlik ve savaştan başka bir şey vaat etmiyor!

Olof Palme İsveç’te iki dönem başbakanlık yapmış, dünya çapında sevilen sosyal demokrat bir liderdi. Dünya ölçeğinde barış, silahsızlanma ve yoksul ülkelerin sorunların çözümü için mücadele eden ve 1986 yılında tam aydınlatılamamış bir suikaste kurban giden Olof Palme, şimdi İsveç’in bir savaş makinesi olan NATO’ya girme kararı ile birlikte sanki bir kez daha hegemonya ve savaş peşinde koşan güçlere kurban edilmektedir.

Olof Palme’nin yaşamı ve uğradığı suikast konusundaki iddialar

Sven Olof Joachim Palme, 1927 yılında aristokrat kökenli bir ailenin çocuğu olarak doğdu. 1947-48 yıllarında ABD Ohio’da eğitim gördü ve daha sonra döndüğü ülkesinde üniversite eğitimini tamamladı. 1949’da İsveç Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ne üye oldu,1955’ten itibaren İsveç Sosyal Demokrat Gençlik Ligi’nin yönetim kurulu üyesi ve ayrıca İşçi Eğitim Derneği’nin bir üyesiydi. 

Palme 1965’te Ulaştırma ve Haberleşme, 1967’de Eğitim Bakanı ve ardından 1969 yılında istifa eden parti lideri Tagi Erlander’in yerine partinin yeni lideri oldu ve 1969-1976 ve 1982-1986 yılları arasında iki dönem partisi adına başbakanlık görevinde bulundu.

1986 yılında sinema çıkışında yaya olarak evine dönerken bir suikast sonucu öldürüldü. İsveç polisi olaydan 34 yıl sonra 2020 yılında katilin Stig Engström olduğunu ve olayı tek başına işlediğini açıkladı. Stig Engström 2000 yılında şüpheli bir şekilde ölmüştü ve dolayısıyla da dosya kapatıldı.

Palme cinayetinin işlenmesi konusunda o zamandan bu yana birçok iddia ortaya atıldı. Başlangıçta olayın PKK tarafından yapıldığı ileri sürüldü, daha sonra çeşitli kaynaklar cinayeti Hindistan’a silah satan bir İsveç silah firmasının, yolsuzluklarının açığa çıkarılması tehlikesi ile ilgili olarak, cinayeti işlettiği ileri sürüldü. Diğer bir iddia ise cinayeti Palme’nin karşı olduğu o zamanki ırkçı Güney Afrika diktatörlük rejiminin gizli polisinin işlediği şeklinde idi. Çünkü Palme yaşamı boyunca bu rejime karşı siyahların mücadele örgütü olan ANC’yi (Afrika Ulusal Kongresi) siyasi ve maddi açıdan desteklemekte ve rejime karşı amborga yürütmekteydi. Başka bir iddia ise Palme’nin CIA tarafından fonlanan Şilili faşist Patria Libertad grubu tarafından öldürüldüğü idi. Bunun sebebi olarak Palme’nin çok sayıda Şilili sosyaliste iltica hakkı vermiş olması ileri sürülmekteydi.

Politik Düşünceleri ve Tutumu

Palme kendisinin sosyalist düşünceyi benimsemesinde gerek dünya çapında gerekse yaptığı ABD seyahatleri sırasında şahit olduğu sömürgecilik ve emperyalizmin sonucu olarak yaşanan derin ekonomik eşitsizliklerin ve ırk ayrımcılığının etkisi olduğunu belirtmiştir. ABD’de eğitim aldığı sırada yaptığı tezde o zamanlar çok mücadeleci ve ABD işçi sınıfının öncü güçlerinden biri olan Otomobil İşçileri Sendikası’nı konu almıştı. 

Palme İsveç’te ileri bir sosyal devlet sisteminin kurucularından biriydi ve onun döneminde sendikalar çok önemli bir güç kazanmışlardı. Palme Amerika’ya karşı Küba ve Vietnam’ı desteklemekte, İspanya’da faşist Franko rejiminine, G.Afrika’daki beyaz ırkçı rejime karşı çıkmaktaydı. ABD ve NATO’nun uyarılarına rağmen Küba’yı ziyaret eden ilk batılı lider olmuştu. Palme ABD’nin uyguladığı dış politika konusunda çok açık ve sert bir karşı çıkışa sahipti, öyle ki 1972’de Amerikalıların Kuzey Vietnam’a yönelik bombardımanını Nazi kamplarındaki katliamlarla benzetmiş ve bu yorumları Washington ile Stockholm arasındaki ilişkilerin bir süre dondurulmasına sebep olmuştu. Palme bunun yanında Sovyetleri Birliğinin Çekoslovakya işgaline de net karşı tutum almaktaydı. 

Olof Palme’nin ülkesi NATO’ya giriyor

Palme Soğuk Savaş Döneminde İsveç’i hem NATO hem de Varşova Paktı’nın dışında tutabilmiş, nükleer silahlanmaya karşı mücadele etmiş ama bunlar kadar önemli olarak da barışı, emperyalizme karşı yoksul üçüncü dünya ülkeleri halklarının çıkarlarını ve ekonomik düzeyde sosyal adalet davasını savunmuştu.

Palme konusunda daha o hayatta iken işçi sınıfı siyasetlerinin haklı eleştirisi tabiki sosyal devlet konusunda ileri konumda olmasına rağmen, İsveç’in sınıfsal eşitsizliklerin hakim olduğu kapitalist bir düzen olmaya devam ettiği gerçeği ve öte yandan silah ihracatçısı ülkeler içinde yer alması idi. Ama bugün Palme’nin ölümünden 36 yıl sonraki durum o zamanki eleştirilerin çok ötesinde ne yazık ki. Dünya çapında yükselen Neoliberal (vahşi kapitalist) politikalar Palme’den sonra İsveç’te de güç kazanmaya başladı, İsveç bugün en çok silah satan ülkelerden biri ve daha da ötesi İsveç artık NATO ve ABD’nin savaş politikalarına alet olmuş durumda.

Rusya’nın Ukrayna’yı haksız, hukuksuz işgalinden sonra Rusya bu ülkeleri doğrudan tehdit etmemiş olsa da İsveç ve Finlandiya’nın dolaylı bir tehdit hissetmeleri anlaşılabilir ama buna karşı verilecek cevap NATO’ya üye olmak ve daha çok silahlanmak mıdır? Soğuk savaş gibi bir  “dehşet dengesi”  döneminde tarafsızlığının koruyan ve bununla kalmayıp haksızlık kimden gelirse gelsin bunun karşısında duran, silahsızlanma ve barış için öne atılan Palme’nin İsveçinden geriye bu mu kaldı? 

Koca bir NATO’nun karşısında yalnız duran Rusya, İsveç için Sovyet öncülüğündeki Varşova Paktı’ndan daha mı güçlü bir tehdit midir? Ve neden artık geçerli sayılabilecek hiçbir varlık nedeni kalmayan NATO’nun üyeliği için can atılıyor?

Savaş ve vahşet ya da barış ve adalet: Süreci belirleyecek olan işçilerin, emekçi halkın bağımsız örgütlü gücü olacak!

Olof Palme gibi barış, demokrasi, sosyal ve ekonomik adaleti savunan politikacıları ortaya çıkaran ya da onlara cesaret veren güç, savaştan ve kapitalizmin devamından doğrudan çıkarı olmayan işçi ve emekçi sınıfların, ülkeler ve uluslararası düzlemde bağımsız sosyal/sendikal ve politik olarak etkili varlıklarıdır. İşçi sınıfının örgütlü gücü geçmişe göre çok azalmıştır. Bu koşullarda, sermaye iktidarlarının kendileri için en karlı olan vahşi sömürü ve savaş çağırmaları çok anlaşılırdır. Kitlelere bir şey vaat etmelerine gerek kalmamıştır. Çünkü tek güç onlardır.

İsveç’te, bölgemizde ve dünyada süregiden ve taktik nükleer silahların bile kullanılabileceğinin tartışıldığı bu savaş durumunun barış ve emekçi halklardan yana değişmesi, hiç kuşkusuz bir avuç egemen azınlık dışındaki halk sınıflarının her yönüyle ayağa dikilmesinden geçiyor.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir