Kürdün Emeği

Bedri Soylu

Ağrılı ve inşaat mühendisi olan bir arkadaşım bir keresinde, yüksek gökdelenlerin tepesinde çalışanların -inşaatlar ve cephe temizliği işleri dâhil- ekseriyetle Kürt olduğunu anlatmıştı. Zamanla yoksulluğun nöbetleşe dönüşümü bu iş bölüşümünü pekâlâ değiştirmiş olabilir. Ancak hâlâ denetim yapılan ve haliyle kayıt gerektiren inşaat işlerinde ekseriyetle Kürtlerin çalıştığını biliyoruz. Muhtemelen denetlenmeyen inşaatlarda ucuz işgücü olarak görülen kayıtsız göçmenler de istihdam ediliyordur.

Yüksek bir gökdelenin tepesinde çalışmanın ya da inşaat için toprağın altında yapılan çalışmaların, bu parlak ve şaşaalı yapılara aşağıdan bakanların gördüğünden çok daha fazla anlamları var. Aylarca maruz kalınan toz-toprak, sağlıksız barınma, yüksekliği nedeniyle rüzgârın ve soğuğun etkisini daha çok hissetmek, güvencesiz çalışmak, ailelerinden uzak ve pek de konforlu olmayan yaşam alanları, ensenizde dolaşan ölüm riski gibi birçok durum inşaat işçilerinin gündelik hayatında önemli bir yer tutuyor.

Bu durumla birlikte Türkiye’deki inşaata dayalı ekonominin büyük oranda iktidar destekli sübvansiyonlar ve çalıştırma ağları üzerinden gittiğini biliyoruz. İnşaat sektörünün aslan payı böyle. Haliyle bu işçilerin herhangi bir karşı çıkışlarının, sadece işten atılmak gibi neticeleri olmayabiliyor. Yedikleri sağlıksız yemeği protesto etmeleri halinde bile pekâlâ terörist damgası yiyebilecek pozisyondalar. Emekçileri ekseriyetle Kürtlerden oluşan bu sektör, büyük oranda servet transferi amacını taşıyan bir ekonominin en aşağı kısmında yer alıyor. Ve birçok nedenden ötürü inşaat sektörü hâlâ bu ülkenin en örgütsüz işçi kesimini barındırıyor.

Artan işsizlik ve derinleşen ekonomik kriz, rant ve kâr arzusuyla hareket eden patronların işçilerin emeğinden daha çok çalmasına neden oluyor. Bu olurken emeğin örgütlenmesinin de önüne geçecek yaklaşımlar ve planlar devreye giriyor. Özellikle inşaat sektöründe ekip liderlerinin denetimi ya da dizginlemesi işlevsel bir araç olarak görülüyor. Siyaset ilişkilerini de bu örüntünün içine katarak kirli çarkın işlemesi maalesef gözetiliyor. Olan verdiği emeğine rağmen haysiyeti korunmayan işçiye oluyor. Kürt siyaseti baskılandıkça, Kürdün emeğine de saldırılmış oluyor.

Mesele taşeron düzenine yaslanan inşaat ve temizlik gibi işler olunca siyasal temsiliyetler bir susuş kumkuması içine giriyorlar. Gerçek üretimin yapıldığı bu gibi işler düşük profilli kabul ediliyorlar. Emekçileri sahiplenmesi gereken siyasetler bu alanlardaki işçileri oyalayıp oy istemeye devam ediyorlar. Kürdün emeği de bu durumdan münezzeh değil. Tabi ki meselenin esasında mevcut yasal durum, taşeron sistemi ve ranta dayalı ekonomi var. Bu ise ancak örgütlü işçi sınıfının müdahalesiyle ortadan kalkabilir.

İktidar değişse bile yoksul bırakılanın ve sömürülenin durumu pek değişmeyecek. Sadece kimlikler üzerinden ilerleyen bir emek örgütlenmesi sürdükçe, işçinin sorunları büyük siyasetin iki dudağı arasında kalmaya devam edecek. Meselenin çözümü için, Kürdün, Türkün, Alevinin, madencinin, taşeronun, beyaz yakalının emeğinin sömürülmemesi için, işçi sınıfının örgütlü ve birleşik siyasetine acilen ihtiyacımız var.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Temmuz 2022 tarihli 5. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir