Kemal Türkler’in Gözetilmeyen Mirası

Bedri Soylu

Kemal Türkler, 22 Temmuz 1980’de evinin önünde öldürüldü. Bu elim hadise Çorum Katliamı (Mayıs-Temmuz 1980) ve Terzi Fikri’nin görevden alınması (11 Temmuz 1980) gibi, 12 Eylül darbesine doğru giderken darbeciler eliyle yapılan provokasyonlardan biriydi. İşçi sınıfının önemli ve meşru bir önderini katletmek, hem darbe sonrası Türkiyesi için anlam ifade ediyordu, hem de toplumu terörize etmek için anlamlı bir vesile olarak görülmüştü. Ayrıca bu cinayet, Türkler’in sermaye sınıfı için yarattığı rahatsızlığın ve 12 Eylül darbesinin işçi sınıfının örgütlü mücadelesine karşı yapıldığının bir ispatıydı.

Peki, Türkler neden bu denli rahatsız edici bir isimdi?

Bu soruya vereceğimiz cevap bize bugünün siyasetindeki eksiklere dair ipuçları da verecektir. Siyasetçi bir işçi önderi olarak Türkler’in siyasal alanda yaptığı faaliyetlere bakalım.

İşçilerin iktidarını arzulamak

Türkler, 60 darbesi sonrası oluşan yeni siyasal ortamda işçi sınıfının sadece sendikal mücadelede değil, ayrıca iktidara talip olan bir siyasette de var olması gerektiği düşüncesiyle, bazı sendika önderlerinin ve işçilerin girişimiyle Türkiye İşçi Partisi’ni kuruyor. Bu girişim karşısında anında reaksiyonlar sergileniyor ve bu yeni partinin gücünü azaltmak ve işçileri bölmek için “Çalışanlar Partisi Girişimleri” yapılıyor ancak TİP’in yükselişi gölgelenemiyor.

1. TİP siyasette etkili olabilmek adına sadece işçi sınıfının öz-örgütlenmesinin yeterli olmadığını görerek aydınların da kendi saflarında yer alması için kolları sıvıyor. Parti genel temsiliyetinde ve kurullarında işçilerin çoğunluğunu gözetmek koşuluyla aydınlara ve bürokratlara partide yer açılıyor. Bu örgütlenme için de Mehmet Ali Aybar’a partinin başkanlığını teklif ediyorlar.

İşçi sınıfı temsiliyetinin gözetildiği ve işçilerin çoğunlukta olduğu bu parti, 1965 seçimlerinde Türkiye sosyalist hareketinin daha önce ulaşmadığı (ve hâlâ ulaşamadığı) bir oy oranı yakalayarak (%3) parlamentoya giriyor. Ülke siyasetinin çalkantılı ve üretken olduğu bir dönemde TİP parlamentoda ses getiren bir performans sergiliyor. Bu bağlamda, CHP’nin “ortanın solundayız” gibi ifadelerle siyaset yapmaya ve toplumcu bir görüntü çizmeye başlaması da büyük oranda TİP’in performansıyla ilgiliydi desek abartmış olmayız. Sonrasında hem burjuva siyasetinin saldırıları, hem sosyalist siyasetin henüz çözemediği muhtelif yükleri, hem de dünyadaki yeni gelişmeler nedeniyle TİP, gelen yeni dalgayı karşılayamayarak siyaseten geriye düşüyor. Aybar partideki etkisini kaybederken, Kürt meselesindeki tutumu ve odaklığı nedeniyle TİP kapatılıyor. Sonrasında Behice Boran önderliğinde kurulan 2. TİP ise birincisine bazı itirazlar barındırarak şekilleniyor. Türkler’in işçi sınıfının önderleriyle birlikte açtığı bu siyasal hat, 10 yıl içerisinde Türkiye’de sosyalist siyasetin oldukça etkili bir siyasal görüntüsünü ortaya koyuyor.

Şu bilgiyle birlikte düşündüğümüzde 1. TİP’in neden çok kıymetli olduğunu daha iyi anlıyoruz: 1. TİP’den itibaren sol partilerde işçilerin çoğunluk temsiliyetinin nerdeyse artık hiç gözetilmez olduğunu görüyoruz. Böyle bakınca işçilerin neden sosyalist siyasetlerdense sağ partilere oy verdikleri pek de anlaşılmaz durmuyor.

İşçi sınıfını her anlamıyla gözeten sendikal pratik

Türkler sadece iktidarı arzulayan sınıf siyasetini değil, işçi sınıfına ihanet potansiyeli taşıyan sarı sendikacılığı da mesele ediyor ve DİSK’in kuruluşuna öncülük ediyor. DİSK bugün her ne kadar konforunu bozmak istemeyen ve vekillik hesabı yapan yaklaşımların güdümüne girmiş olsa da, Türkler’in bize bıraktığı ve korunması gereken bir miras olarak duruyor.

DİSK’in neden etkili olduğunu anlamak için Türkler’in sendikacılık performansına da bakmamız gerekiyor. Başkanı olduğu dönemde sendikanın işçi sınıfının yararına bir varlık anlamı kazanması için yapılabilecek her şeyi yapıyor. Ancak bazı örgütler tarafından yeterince devrimci bulunmayarak dışlanıyor. İşçilerin ucuz ve kaliteli beslenmesini mesele ederken, işçi sınıfının iktidar arzusunu da gözeterek hareket ediyor. Sendikal mücadelesi boyunca sınıf siyaseti yaparken, kimliklerden çok sınıfın meselelerini hep merkezinde tutuyor.

Bitirirken

Yüzünü kitlelere dönerken oligarşiye karşı siyaset yapan bir sendikacılık ve işçi siyaseti ister istemez ortadan kaldırılması gereken büyük bir tehlike olarak görülüyordu. Neticede yıllar süren Türkler cinayeti davasında katiline 2003 yılında beraat kararı verildi. 2010’da ise zamanaşımı gerekçesiyle dava düştü. Hâlihazırda dava için AİHM’e başvurulmuş durumda.

Maalesef 22 Temmuz’da Kemal Türkler’i anan mesajlarda ne işçi sınıfını siyasete çağıran mücadelesi, ne yüzünü sınıfa dönen sendikacılığı, ne de katiline verilen beraat kararı öne çıkarılmadı. Anmalarda daha çok soyut bir kutsamayla kifayet edildi. Türkler’in gözetilmeyen mirası hâlâ sahiplenilmeyi bekliyor.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ağustos 2022 tarihli 6. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir