M. Şadi Ozansü
Evet Türkiye’de iki büyük mücadele alanı var: Biri işçi sınıfının mücadele alanı, öteki bütün diğer ezilenlerin mücadele alanları. Ezilenlerin alanlarının içine tabii ki Kürtler, Aleviler, kadınlar ve LGBTİ+ giriyor. Ama sınıf mücadelesi alanı bunlardan daha geniş ve hepsini kapsadığı gibi fazladan Alevi işçilerin yanı sıra çoğunlukta olan Sünni işçileri de kapsıyor. Bunun yanı sıra Kürtlerin Alevilerini ve onların arasında çoğunluk olan Sünnileri de kapsıyor.
Tabii bütün bunların dışında yıllar içinde oluşmuş olan ve hiç azımsanmayacak bir seküler (dünyevi hayat savunan) kesim de işçi sınıfı mücadelesinin saflarını güçlendirmenin bekleyişi içinde.
Demek ki hepsini birleştirmesi gereken alan aslında işçi sınıfının oluşturduğu sınıf mücadelesi alanı. Dolayısıyla bütün bu mücadeleleri birleştirecek tek güç işçi sınıfı. Çünkü o bütün ezilen kesimlerin içinde de var. O zaman, eğer işçi sınıfının birliği sağlanırsa bütün eksikliklerine rağmen olabilecek en geniş mücadele birliği sağlanmış olur. Yukarıda sıraladığımız başka hiçbir ezilen güç kendi peşinden toplumun çoğunluğunu sürükleyemez.
Peki o takdirde bu iki büyük mücadele alanı nasıl birleştirilebilir?

İşçi komitesinden, işçi komitelerine doğru!
Her mücadeleye en basit noktadan başlamak şarttır. Bugün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de işçi sınıfı mücadeleleri geçmiş yıllara göre tırmanmaya başladı. Beklenen veya hiç beklenmeyen sektörlerde bile işçiler haklarını arama mücadelesine koyulmuş durumdalar. Eğer bu mücadeleleri birleştirmenin yolu bulunamazsa her ülkede olduğu gibi bizde de onca mücadeleye yazık olacaktır. O halde grev, direniş, iş yavaşlatma, işgal ve hatta basın açıklaması gibi her eylem içinden bir işçi komitesinin seçilmesi sağlanmalıdır. Bu eylemlerin içinde yer alan sendikalar bu seçimin yapılmasına önayak olmalı, sendikanın olmadığı veya âtıl kaldığı durumlarda da eylemin başını çeken doğal işçi önderlerinin ortaya çıkıp işçi komitesinin içinde yer almaları sağlanmalıdır. İşçilerden vekalet alacak bu komitelerin sayısının az olmasının bir önemi yoktur. Az sayıda komiteyi başlangıçta bir araya getirip bir ortak mekânda buluşturmak mücadelelerin geleceği açısından son derece önemlidir. Bir fabrikanın veya bir başka işyerinin işçileri ilk kez başka işçi kardeşleriyle bir araya geldiklerinde moral kazanırlar ve yalnız olmadıklarını ancak o zaman görüp özgüvenlerini geliştirirler. Bu başlangıçta belki az sayıda komitenin toplanması bile kulaktan kulağa diğer işyerlerinde de duyulur. İşin cazibesi artar. Dolayısıyla önce mahalli daha sonra bölgesel komiteler devreye girer. Örgütlenme işyerlerinin önünde “yalnız değilsiniz!” diye slogan atmakla yetinerek yürümez. O sloganlar ancak o işyerini diğer işyerleriyle birlikte sokağa çıkmaya davet ettiğinizde anlamlıdır.
Diğer ezilenlerin meclislerinden bağımsız bir Meclis için Komitelere!
Mevcut muhalefet partileri bütün hesaplarını gelecek yıl yapılacak seçimlere göre planlıyorlar. Oysa yapılması gereken birtakım nutuklarla bu seçimlerin bekleyişi içinde olmak değildir. Zamanında veya daha erken bir seçimin zorlanması gerekiyor. Bunun için de Tek Adam rejimine son verecek bir Bağımsız Meclis için mücadele etmek zorunludur. Bunun için de fabrikalarda, işyerlerinde ve okullarda oluşturulacak işçi ve gençlik komitelerinin yanı sıra ülkenin her bölgesinde ve şehrinde Bağımsız Meclis Komitelerinin kuruluşuna önayak olmak gerekir. Bu komiteler de tabandan alacakları vekaletle mevcut partileri Tek Adam rejimine karşı harekete geçirmek için ortak toplantılar düzenlemeyi önermeli. Bu olmadığı takdirde kendi imkanlarıyla mücadele mekanlarını ayarlamalıdırlar. Bu yöntem muhalefet partilerinin pasif ve kitle hareketini engelleyici politikalarını boşa çıkartmak için de zorunludur. Ancak böyle bir politikayla Bağımsız Meclisler’den ülke çapında Bağımsız ve Demokratik bir Meclise ulaşmanın yolu açılabilir.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ağustos 2022 tarihli 6. sayısında yayınlanmıştır.