Konformizm Çürütür, Huzur İsyandadır!

Abdulkadir Bal

Ekmeğinin peşinde olan insanları arıyoruz. Ekmeğin peşindeki insanı. Ekmeğe dönüşen insanı değil ama.

İçinden geçtiğimiz günler, neoliberal sömürü düzeni ile yoğruldukça ekmeğinin peşinde koşmayı bırakıyor emekçiler; ekmeğin kendisi oluyorlar.

“Piyasa her yerde böyle” diyerek uyum tamtamları çalınıyor.

Düzen insanların, sahip olduğu, zor günler için kenarda tuttuğu üç kuruşun yerine geçmesini istiyor. Paranın kendisi olun diyor. Bugün bozuk, yarın tam.

Hesaba yatırıyor emekçiyi. ATM’lerden çekip cebine koydurduğu aslında kendisi kişinin. İnsanın parası yok mu, sanki kendisi de yok!

Düzenin sahipleri bazı davranış kalıplarını ağ gibi atıyor toplumun üzerine. Ezilenin ezilen ile dayanışmasını değil rekabetini istiyor.

Bu kalıplara teslim olan biri, diyelim karşısına Suriyeli yoksul çocuklar çıkıyor.

Utanmadan analarına pekâlâ küfredebiliyor. Çocukların minicik ellerine vurup şöyle bağırıyor: “yallah yallaah”. Sonra ekliyor: “Alıştırmayacaksın bunları… “

“Bankaları alıştırıyorsun ama. Hep kesinti yapıyorlar, gıkın çıkmıyor. Çocuklara gelince lira hesabı yapıyorsun, bankalara gelince deste deste ödüyorsun… Ne iş?! Her araç park meselesinde makbuz kesen isparkçıları, kötü yemeklere para ödediğin lokantaları alıştırıyorsun ama?!” diyorsun.

Bu sefer “O başka” diyor.

“İşsizlik diye bir şey yok, bakma sen, tembellik var” diyor. “Çalışana iş çok” diyor. “Akşam Beşiktaş maçı vardı noldu o” diyor. Paçalarından gamsızlık akıyor…

Hep “almak” ve “borç ödemek” üzere bir hayat yaşarken üstelik.

Hürriyet hardan geçer derler. Biz hardan değil hırdan geçiyoruz.

Artık analar evlat değil işçiler ve memurlar doğuruyor! Onları da aileleri değil, devlet büyütüyor! Artık Rabbimizin değil kapitalizmin kuluyuz! Neoliberalizm ise yeni dinimiz!

“Serbest piyasa bu, isteyen istediği fiyata satar” diyenler ilk satılacak şeyin kendileri olduğunu görmüyorlar.

Alnında ter ve elinde kelepçe ile polis otobüsünden izleyenlere el sallayan işçiyi nasıl kırmızıya boyarım diye düşünüyor kimi kızıllar. Kimi yeşillerin ise akıllarından ‘kesin dış güçlerin parmağı var’ gibi şeyler geçiyor. Yoksa bu kadar işçi neden birden ayaklansın. Kendi olmuş dış güç ama haberi yok.

Ekmek ve devrim ne kadar yakın ise birbirine e(k)mekçi ile devrimci o kadar uzak.

Emek örgütleri ayrı tarihlerde eylem koyarlar, ‘madem aynı şeyi istiyoruz niçin birleşmiyoruz’ diye sorana ise anlaşılmaz cümlelerle ta Ekim Devrimi’nden başlarlar anlatmaya…

Her yere ve herkese bakmak, bakmak değildir. Bazı bakmak, sadece göz gezdirmektir, seyretmektir. Gerçekten bakmak ise sormaktır biraz da. Ekmek herkesin ekmeği, su herkesin suyu, güneş herkesin güneşidir, gerçekten bakmak “ekmek niçin herkesin değil?” diye sormaktır.

Ne günler günleri kovalıyor ne de geçip gidiyor zaman, geçip giden ömrümüz aslında. Biz bile kalmıyoruz ki bize ne kalsın?

Mücadele edeni beğenmiyorlar. Mücadele de etmiyorlar. Ama barış gelsin diyorlar her defasında. Ezilenler kazansın istiyorlar ama mücadeleye inanmıyorlar.

“İman edenler kardeştir. İman edenler; yani hakikati beraber arayanlar…” der; Cemil Meriç. Arılar, kuşlar nasıl ümmet iseler, işçi sınıfı da bir ümmettir.

Şirk ile şirket kelimesi de aynı kökten… Şirket nasıl çok ortaklılık ise şirk de halka, emeğe ve hayata ait olanı her anlamda parçalamak, bölmektir.

Patronlar da işçiyi, işçiyle böler. Birbirine kırdırır. Kâr her şeyin üstünde bir puttur. Büyüme, kalkınma gibi “insan merkezli” küfür sistemleri vardır. Doğa, iklim, çevre varoluşun değil de yağmanın konusudur.

O yüzden bu fonksiyonu ile patronluk müşrikliktir. Sermayeleri ise işçi sınıfının, ezilenlerin ve garibanların biriken emeğidir!

Dünya hayatı kısa, o yüzden konformizm çürütür. Huzur isyandadır!

Şeyh Bedrettin’in de dediği gibi, Hz. Musa’nın denize vurduğu asası ne bastondur ne entelektüel gevezeliğin nesnesi olan bilgidir. O asa isyanın hükmüdür.

Ve hüküm cenabı Hakk’ındır. Yani halkındır.

HALKIN HAKKINI YİYENLER ATEŞ YESİN!

Halkın, ezilenlerin, işçilerin ve direnenlerin mücadelesi içinde olan bütün emekçileri ve devrimcileri selamlıyorum.

Bizleri İKEP saflarına çeken asa, Harun gibi gelip Karun gitmemek için, sermaye düzeninin denizini yarıp geçmek için elimize aldığımız bir çığlıktır.

Yolculuğumuza ve yoldaşlarımıza bir kardeş selamıyla…

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Eylül 2022 tarihli 7. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Konformizm Çürütür, Huzur İsyandadır!” hakkında 1 yorum

  1. Harun gibi gelip Karun gibi gitmek olacak.”Çarşı pazar dolaşırım.Ben Hakk’ım haktan gelirim,Ben halkımı Hakk bilirim,Dedikleri deli benim” P.S.Abdal.Bu makaleye gider diye düşündüm

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir