Peki, Zafer Çok Mu Yakın?

Kadrican Mendi        

Bir kısmımız çoktan teslim olmuş bile! Çok azımız yeryüzündeki hakkı ile kendisine sunulan arasındaki çelişkiye itiraz ediyor. Bunların içinde ise çok çok azımız bu taksime ahlaki gerekçelerle itiraz ediyor.

Ahlaki gerekçeler! Ahlakın insanın belden aşağısı ile ilgili olduğunu düşünen toplumsal ortalama göz önüne alındığında kolayca göz ardı edilen bir konu! Oysa insanoğluna kötüye razı olmama direncini veren, başka türlüsüne razı olamayacağı kadar bilinci şekillendiren ilkeler bütünüdür ahlak! Buna vicdan da diyebiliriz elbette; hayata nereden başlarsa başlasın, doğruyu bulmamıza yardım edecek bir kılavuzdur vicdan. Her insanda bulunur, ama her insan onu kullanmaz! Çünkü vicdan çoğu zaman insanın özçıkarıyla ters düşebilir! Ve insan aynı zamanda öz çıkarını düşünür, hesap kitap yapar, insanın doğru ile kolay arasında ayrım yapması gerektiğinde kolayı/risksizi seçme olasılığı yüksektir!

Kur’an “ ..o ölçtü biçti, kahrolası nasıl da ölçtü biçti..” diyerek resmeder bu bencillik/kibir halini… Zira insan kendini müstağni gördüğünde azar; Müstağnilik; yani insanın vicdanını iptal etmesi, bencilliktir. Yine Kur’an’ın ifadesiyle insanın “kalbinin mühürlenmesi”dir.

Barbara Jones-Hogu’nun Unite adlı çalışması

Ahlaki olan, politiktir de…

Kur’an rehabilitasyon amacıyla okunduğunda insan nefsinin ıslahıyla ilişkili, bireysel ahlaki tavsiyeler olarak algılanacak tavsiyeler -ki devletli toplumlarında çoğunlukla böyle algılanır!- aslında toplumla alakalı politik/ideolojik ilkelerdir. Çünkü “vicdan”ın ancak toplum içinde bir fonksiyonu olabilir; insanın “ötekiler”le ilişkilerinin adalet temelinde gerçekleşmesinin koşuludur vicdan/ahlaki ilkeler. Ve insanlar bu ilkeler için ölümü göze alabilir ancak.

Haksızlığa karşı itirazlar bireysel çıkarları aştığı anda toplumsal mücadeleye dönüşür ve bireysel çıkarın toplumsal olan için geri plana itilmesinin tek yolu, itirazın bireysel olmaktan çıkıp ahlaki bir zemine oturmasıdır. Bu yüzden insanlar belki de kendilerinin hiç görmeyeceği “gelecek güzel günler” ve hiç tanımadığı insanlar için ölümü göze alıp kavgaya katılırlar.

Evet, yaşadığımız günler bizi ahlaki tercihler yapmaya zorluyor yine… Tarihin diyalektiği böyle işliyor zira…

Bize dayatılan tüm bu karanlıktan paçayı nasıl kurtaracağımıza ilişkin bireysel tercihler yapabiliriz kolayca… Yükselen trendleri takip edip bir anda atlayabiliriz kazananların trenine… Elbette buna ilişkin akli gerekçeler üretmemiz de gerekecektir, ama bunun da bir yolunu kolayca buluverir insanoğlu…

Ya da karanlığa kafa tutarız; kaçma şansımız olmadığından değil aydınlığa olan inancımızdan!

Ama bu o kadar kolay değil maalesef!

Eğer inancımızı takip edeceksek o zaman önümüzde çok uzun ve çoğu zaman sıkıntılı bir yol olduğunu peşinen kabul etmeliyiz!

Karşımızda duran, tribünlerin çılgın tezahüratları arasında ipi göğüsleyeceğimiz bir yüz metre koşusu değil!

Seyircilerin ve tezahüratın olmadığı, bazen biteceğinden bile emin olamadığımız uzun bir yol, bir bayrak yarışı bizi bekleyen…

Neden bu yarışa dâhil olmalıyız o zaman?

İşte bunun cevabını mantığımızla değil vicdanımızla buluruz; Dâhil olmalıyız! Çünkü bayrağı ulaştırmamız gereken bir yoldaşımız var ilerde!

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Eylül 2022 tarihli 7. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Peki, Zafer Çok Mu Yakın?” hakkında 1 yorum

  1. Kadrican abinin yazılarında satır aralarını okurum hep. Çünkü kadrican abi satır arasında teşhisi yapar geçer ama okuyucu geçemez; kalır orada. Ne dediği üzerine kafa yorunca yazınin içinde aslında önemli bir sosyolojik tespit vardir. Yukarıdaki paragrafta olduğu gibi… Devletli toplumlarda politik ideolojik ilkelerin bireysel ıslah eksenli okunması gibi… Bu bir evcilleştirmedir aslında. Evcilleştirmenin siyasi politikası kültürel bireysel yansımalarınin uzamina bir bakış atmaya zorluyor okuyucuyu. Düşünmeye itiyor. Teşekkürler kadrican abi

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir