Mersin Saldırısı, Selahattin Demirtaş ve HDP

Cemal Bilgin & Zeki Kılıçaslan

Mersin’de polis evine yapılan saldırıdan sonra Selahattin Demirtaş ve HDP kınama mesajları yayınladılar. Selahattin Demirtaş’a tepki önce Süleyman Soylu’dan sonra da PKK’dan geldi. PKK yayınladığı mesajda “… fedaileri hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınaması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir…” açıklamasında bulundu. Demirtaş daha sonra yayınladığı mesajlarda ise demokratik barışçı mücadele yöntemlerinde ısrar ettiğini ve bir taraftan “terörist, katil” ya da diğer taraftan “mahallenin delisi, … sinmişi olarak yaftalanmayı da göze alıyorum …. tek başıma bile kalsam inandığım doğruları savunmaktan asla vazgeçmeyeceğim” dedi.

Bu açıklamaların ardından D. Kalkan bir TV kanalında yaptığı konuşmada PKK adına yapılan açıklamaları hatırlatarak “Mersin eylemini doğru anlamak ve değerlendirmek gerekli. HPG’nin açıklaması oldu, herkes ondan ders çıkartmalı, doğru çizgi budur.” dedi. Ek olarak İsmail Saymaz’a ait olan ve HDP genel merkezi tarafından doğrulanmayan oldukça dikkat çekici habere göre, Demirtaş’ın tutumu HDP içinde de farklı tepkiler almış.

Türkiye ve bütün komşu Müslüman coğrafyamız uzun yıllardır çatışma, terör ve savaş koşullarında yaşamaktadır. Ülkemizdeki çatışma ortamını oluşturan Kürt meselesi aynı zamanda Iran, Irak ve Suriye’de de çatışmaları besleyen bir nedendir. Fakat bununda ötesinde bölgemizi düşündüğümüzde Sünni-Şii/Alevi ve Kürt-Arap temellerindeki ayrım özellikle Suriye ve Irak için önde gelen diğer çatışma alanıdır.

Bütün bu bölge ülkelerinde yukarıda bahsedilen çatışmaları kimlik temelli gerilimler beslese de sorunların halkların birbirine olan “kadim düşmanlıklarından” kaynaklandığını herhalde kimse söyleyemez. Çatışmalar esasta Türkiye’de de olduğu gibi bu ülkelerdeki siyasal güç/iktidar odaklarının sorunların barışçı, eşitlikçi, demokratik temelde çözümünü değil, kendi iktidar güç çıkarları için farklı kimlikteki halkları düşmanlaştırıcı, ötekileştirici ve baskılayıcı tutumlarından kaynaklanmaktadır.

Bölgesel, küresel güç odaklarını haklı olarak suçlamadan önce kendi görevimizi yerine getirelim!

Kendi topraklarında barışçı çözümlerden yana olmayan bütün ülkelerde bu ulusal iktidar çevreleri Türkiye’de de olduğu gibi çatışmalar için bölgesel veya küresel güçleri suçlamaktadır. Bölgesel ve küresel güç odaklarının kendi çıkarları için bu çatışmaları kışkırttıkları kendi çıkarlarına göre zaman zaman ikili oynadıkları hep bilinen tutumlardır. Ya da İsrail ve küresel güçlerin bu bölgedeki ülkelerin ortaklık ve birlikteliklerinden ziyade düşmanlıklarını yeğledikleri ve bu yönde çalıştıkları da beklenebilecek bir şeydir. Fakat bunları söyleyenler öncelikle kendi görevlerini yerine getirmelidir.

Zor olan barışı kurucu rol oynamaktır

Özellikle kimlik temelli çatışma alanlarında ötekileştirme, düşmanlık oluşturma ve bundan siyasi çıkar elde etmek çok kolaydır. Zor olan barışı kurucu rol oynamaktır. Hepimizin önündeki zor görev budur. Bu açıdan Demirtaş’ın son Mersin saldırısında da örneğini gördüğümüz gibi şiddet ile arasına koyduğu kesin ayrım çizgisi çok değerlidir. Halklarımız, yurttaşlarımız barış istemektedir. Çözüm sürecinde en azından o zaman “barışçı çözümden yana” görünen Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP’nin ülkenin en milliyetçi illerinde ulaştığı %50-%60’ı aşan oylar ortadadır ve unutulmamalıdır. Yine Öcalan’ın o dönem silahlı mücadele döneminin bittiği yolundaki sözleri de bilinmektedir. Sorun siyasi liderlik sorunudur!

Barıştan, demokratik çözümden yana olan bütün siyasi güçler “barış istemeyen derin devleti”, kışkırtan “dış güçleri”, “şunun bunun maşası olmuş PKK’yi” öne sürmeden barış ve eşitlik temelli çözümden yana kendi siyasal liderliklerini yerine getirmeli ve Demirtaş’ın yaptığı gibi gövdesini taşın altına koymalıdır.

İnançla, ısrarla ve inatla; İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği diyoruz.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir