Metin Ebetürk
Memleket ateş yeri, gün geçmiyor ki, benzine, ete, süte ve tüm tüketim ürünlerine zam gelmesin. Bazen, günde iki kez akaryakıtın ederi “güncelleniyor”.
Tam da bu atmosferde memleket seçime gidiyor.
Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemi denilen, tanımlaması çok zor “rejim”, her şey yönetenler ve çevresi adına şekillenen, yönetim biçimi gerçekten açıklaması çok zor bir anlayışın eseri. Sağa bakmak yasak, sola bakmak da. Yukarı bakmak zaten yasak, bunu söylemeye gerek yok, aşağı bakmak da öyle. Doğal olarak yönetenler ve çevresi için atış serbest. Bunun bir adı da var, “ileri demokrasi”.

Böyle bir atmosferde seçime gidilen ülkede her gün yeni açıklamalar birbirini izliyor. İttifaklar, birlikler, bir arada durmalar peş peşe açıklanıyor. Bunların isimleri ve tanımlamaları da çok büyük. Hepsinin çeperinde halk ve millet var, yalnız halkın ve milletin bundan haberi yok. Her şey millet için, ama bir de milletin haberi olsaydı, tadından yenmezdi.
Seçime katılan ne kadar parti veya ittifak içinde katılan ve onun adına konuşan siyasi yapı var ise iddiaları şu: Seçim kendileriyle diğerleri arasında geçecek.
Doğrudur; seçim birileri arasında geçecek, ama İşçi Sınıfı ve emekçi halk katmanları ile burjuvazi ve onların siyasi parti adını almış uzantıları arasında değil.
Memleket 1923’den beri “demokrasi” ile yönetiliyor. Demokrasi ile yönetilirken bir takım yol kazaları olmamış değil, ara rejimler ve askeri müdahaleler eksik kalmamış. Ve bunun adı demokrasi. Oluşan her krizde çıkış bulmak ve oluşturulmak istenen yapının oturması için omuzu kalabalık paşalar düdüğü çalmış ve şöyle demişler: “Buraya kadar, bundan sonra iş bizde, biz kardeşliği yeniden tesis edeceğiz.” Sonra, birileri kazanmış, ama birileri de çok fazla kazanmış, bu “kardeşliği yeniden tesis edilen” ülkede. Kaybedeni tabii ki var, İşçi Sınıfı ve Emekçiler.
Bunların hepsi “demokrasi” uğruna, bunun yerleşip güçlenmesi için, tabii ki bu demokrasi yerleşip güçlendikçe, birileri de yerleşip güçleniyor. Uzun yıllardır en az, cumhuriyetin ilanından ellili yıllara kadar “demokrasi”yi yerleştirerek, güçlendirenler genellikle “milli” burjuvazi olmuş. Ellili yıllardan sonra bu milli burjuvazimize yabancı (yatırımcı tekellerden) destekçiler gelmeye başlamış, o günden bugüne beraber “demokrasi”yi yerleştirip güçlendirmişler. Son zamanlarda yabancıların desteği oldukça da artmış.
Demokrasi kim için? Ne için?
Herkesin bir demokrasi anlayışı ve tanımlaması var. Her sosyal sınıfın demokrasi anlayışı kavrayışı ve tanımlaması var. Her biri kendi ihtiyacına göre tanımlama yapsa da ibre her zaman yönetenlerin çevresinde siperlenen sermaye sahiplerinin ya da sermaye sahiplerinin çevresinde siperlenen yönetenlerin lehine olmuş.
Çok geriye gitmeye gerek yok. Yirmi beş yıl geriden, ülkemizde yasama organları tarafından uygulamaya konulan yasalara bakılırsa durum somut olarak anlaşılır. Uygulamaya konulan bu yasalar hangi sosyal sınıfı korumuş güçlendirmiş. Bu somut durum da anlaşılır, yine aynı süreçte bahsini yaptığımız yirmi beş yıl içinde TBMM’de İşçi Sınıfının kaç tane temsilcisi olmuş veya siyasi parti veya ittifakların içindeki milletvekillerinden kaç tanesinde İşçi Sınıfını ve emekçileri temsil etme kabiliyeti ya da isteği var.
Cevabı basit: Yok denecek kadar az.
Bu nedenledir ki, önümüzdeki seçimler, İşçi Sınıfı ve Emekçi Halk katmanları ile burjuvazi arasında olmayacak.
Neden mi?
Henüz o olgunluğa gelmedi işçi sınıfımız.
Neden mi?
Çünkü biz, işçi sınıfının öğretisine ve mücadelesine gönül verenler, o olgunluğa gelemedik.
Ne demiş Nazım Usta,
Ve bu dünyada, bu zulüm
Senin sayende.
Ve açsak yorgunsak, alkan içindeysek eğer
Ve hala şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
Kabahat senin, demeğe de dilim varmıyor ama
Kabahatin çoğu senin, canım kardeşim.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ekim 2022 tarihli 8. sayısında yayınlanmıştır.