Zeki Kılıçaslan
Dünya yüzeyinde her alandaki büyük eşitsizlikler, azalacakları yerde her geçen gün daha da artıyor. Eşitsizliklerin ortaya konulmasında en önemli olanlardan birisi mülkiyet dağılımıdır. Ülkeler ve her ülkenin kendi içindeki mülkiyet dağılımındaki eşitsizlikler gelir dağılımı verilerinden daha gerçek olarak ekonomik eşitsizlikler konusunda güncel olanı ortaya koyduğu gibi değişimin yönüne ve geleceğe de ışık tutar. Bu yazıda CREDITH SUISSE Araştırma Enstitüsünün Dünya Mülkiyet Dağılımı raporları[1] esas alınarak eşitsizlikler ve bu bağlamda bazı güncel sorunlar değerlendirildi.

Dünya raporuna göre 2021 yılı sonu itibarı ile toplam dünya servetinin değeri 463,6 trilyon ABD dolarıdır. Bölgeler ve ülkeler arasında büyük bir farklılık bulunmaktadır. Kuzey Amerika, Kuzey-Batı Avrupa ve Avustralya da erişkin kişi başı ortalama servet 100.000 ABD dolarından fazla iken bu rakam Afrika da 5.000 ABD dolarından azdır. Çoğu diğer ülkede ise ancak 5.000-25.000 ABD doları arasındadır.
Bu servetin dağılımındaki eşitsizlikleri ortaya koymakta bir yerdeki en tepede bulunan nüfusun %10 ve %1 diliminin toplam servetin ne kadarına sahip olduğu önemli bir veri olarak kullanılmaktadır. Dünya gelir dağılımı piramidine bakıldığında, toplam nüfusun en zengin %1,2’sini oluşturan 62,5 milyon kişi toplam servetin %47,8’ine sahiptir. Nüfusun %53,2’sini oluşturan 2,8 milyar kişi ise toplam servetin sadece %1,1’ine sahiptir. Bu durum en bariz eşitsizlik gerçeği olarak önümüzde durmaktadır. Nüfusun en zengin %13’ünün toplam mülkiyet içindeki payı %85,9’u bulmaktadır.
Türkiye’de nüfusun en zengin %1’i toplam servetin %40,7’sine sahipken, en zengin %10’u servetin %70,8’ine sahiptir. Bu rakamlar Rusya’da %58,6 ve %82,8, Hindistan’da %40,6 ve %72,5, ABD’de ise %35,1 ve %75,9’dur.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu bu ülkeler en adaletsiz yerler arasında iken en zengin %1’in gelir içindeki payının Avrupa ortalaması %30’dur. Belçika %13,3, Japonya %18,7, Portekiz 19,5, Yeni Zelanda %20,1 ile göreceli olarak daha iyi durumdadır. Ancak Avrupa ülkeleri de dâhil olmak üzere nüfusun zengin %10’nun toplam servetin %50’sinden daha az pay aldığı neredeyse hiçbir ülke bulunmamaktadır. Yani servet dağılımındaki çok büyük eşitsizliği bütün ülkelerin temel karakteristiğidir.
Diğer bir çarpıcı gerçek ise nüfusun en zengin %10’unun servetten aldığı payın 1980’de çoğu ülkede %30 düzeyinde iken bu değerin 2022 yılında %50’den fazla rakamlara çıkmasıdır. Yani var olan ekonomik sistem içinde bütün ülkelerde eşitsizlik artmaktadır.
Dünyanın bu hale gelişi büyük sermaye güçlerinin iktidarı altında süregiden kapitalist politikalarının sonucudur. Özellikle 1980’lerden sonra uygulanan neo-liberal denilen vahşi kapitalist politikalar ve işçilerin emekçilerin sosyal, sendikal, öz örgütlüklerinin geriletilmesi dünyayı bu hale getirmiştir. İşte bu gerçekler bugün dünya ölçüsünde yüz yüze gelinen bölgesel savaşlar, 3. Dünya Savaşı tartışmaları, büyük göç dalgaları, çoğu ülkede liberal demokratik rejimlerden sağ popülist-faşizan rejimlere geçiş eğiliminin altında yatan sosyoekonomik gerçekliğe işaret etmektedir.
Dünyadaki eşitsizlikler o kadar artmıştır ve iletişimin artışı ile bu gerçekler büyük yoksul kitleler tarafından o kadar görünür hale gelmiştir ki artık yoksulları “demokrasi” söylemi ile var olan bu sisteme razı etmek mümkün olmamaktadır. Fakat tehlikeyi gören büyük mülk sahipleri gelişmiş batı ülkelerinde bile “demokrasi”den umudu kesmiş yoksul kitleleri ırk, din, mezhep, göçmen istilası gibi söylemler ile hayali düşmanlara karşı seferber edip demokratik hakların kalmış kalıntılarını da yok etmekte ve kurdukları otoriter/totaliter rejimleri güçlerini daha arttırmaktadırlar.
Güncel olarak yaşanan savaşlar, artan yeni büyük bir paylaşım savaşı (3. Dünya Savaşı) tehlikesi, eşitsizlikler, sömürü ve baskılar karşısında işçilerin, üretici köylülerin, bütün emekçilerin, geniş halk sınıflarının sermaye güçlerinden bağımsız en geniş sosyal, siyasal olarak güç oluşturmasından başka bir çıkar yol görünmemektedir.
İnsanlığı ve bir bütün olarak doğayı, dünyamızı büyük tehditlerle karşı karşıya bırakan düzen karşısında savaşa karşı barışı, sömürüye karşı eşitliği, zulüm düzenlerine karşı toplumsal adaleti ve özgürlüğü gerçekleştirmek için mücadeleden başka bir yolumuz yoktur. [04.11.22]
[1] Kaynak: https://www.credit-suisse.com/about-us/en/reports-research/global-wealth-report.html
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Kasım 2022 tarihli 9. sayısında yayınlanmıştır.