Barınamayanların Sözünü Söylemek

Mevlüde Meriç

12 Aralık 2021’de mecliste bütçe görüşmelerinin yapıldığı süreçte Barınamıyoruz Hareketi olarak Ankara’ya gitmek ve Ulus Meydanı’nda sözümüzü söylemek; bu görüşmeleri bizim için yapıyorsunuz bırakın da biz de konuşalım demek üzerine karar aldık. Bu doğrultuda Ankara’ya yola çıktığımız gecenin sabahında Ankara girişinde polisin “şehre girişiniz yasaklandı” demesi ve alelade bir valilik kararının öne sürülmesine karşı en tabii hakkımız olarak şehre girişimizdeki ısrarımız, hukuksuzca gözaltına alınmamıza sebep oldu.

Çiğdem Demir’e ait bir illüstürasyon.

Bu gözaltı işleminin beraberinde bir dava süreci olacağını biliyorduk. Aylar sonra hepimizin evlerine ulaşan tebligatlar ile 2911 sayılı kanun gereğince “polise muhalefet etmek” ve “izinsiz eylem gerçekleştirmek”le suçlandığımızı öğrendik. Hepimiz, teker teker, gerçekleştiremediğimiz bir eylemden sorumlu tutulduğumuzun ve otoban kenarında etrafımız barikatlarla sarılmışken polise muhalefet edebileceğimiz bir durumun oluşmadığının farkındaydık. Burjuva hukukuna sarılıp yaptığımız bu kaçamak savunuları geçtiğimizde gençlerin üzerinde muazzam bir umutsuzluğun, sıkıntının hüküm sürmesine sebep bu atmosferde “Bizi rezil bir geleceğin kölesi sandınız fakat yanıldınız!” demek en “meşru” talebimiz olabilirdi.

Takvimler 23 Kasım’ı gösterdiğinde bir sene önce kolluk zoruyla girişimizin engellendiği Ankara’da, 12 Aralık 2021 günü meydanda söylemek isteyip de söyleyemediklerimizi bu defa hâkim karşısında “resmi” bir davetle söylemekti niyetimiz. Duruşma saati gelene kadar yol yorgunluğunu atacağımız bir kahvaltı ettik -Ankara’daki arkadaşlara teşekkürlerimizle- ve Kızılay dolaylarında yürüye yürüye Ankara adliyesine vardık. Duruşma başladı ve on arkadaşımız Barınamıyoruz Hareketi neden oluştu, gençlik olarak biz ne istiyoruz, neden barınamıyoruz, yoksul mahalleler neden rant alanlarına çevriliyor ve bu bizim hareketimizle neden doğrudan ilgili, KYK yurtlarında kalan arkadaşlarımız niçin ayaklanıyorlar sorularını yanıtlamaya yönelik savunmalar verdiler. Savunmaların en önemli ve vurucu kısmı, bence, rahmetli Enes Kara ve hayatına son veren nice arkadaşlarımızın anıldığı ve mücadelemizdeki yerlerinin altının çizildiği kısımdı.

“Enes Kara, biz gözaltına alındıktan yaklaşık bir ay sonra kalmaya zorlandığı cemaat yurdunda gördüğü baskı ve karşı karşıya kaldığı geleceksizlik altında aile-devlet-cemaat üçgeninde intihara sürüklendi. 

12 Aralık’tan önce ve sonra da birçok arkadaşımız öldü. Hacettepe Üniversitesi’nin yurdunda acil durumlar için oluşturulmuş sistem gerektiği gibi çalışmadığı için bir arkadaşımız hastaneye yetiştirilemeyerek öldü.”

İşte o gün Ankara’da duruşma salonunda bulunmamız bu sözleri “bağımsız yargı”nın karşısında; öğrencilerin, yoksulların, barınamayan milyonların temsili olarak sarf etmemiz ve hakkımızı aradığımız için bizleri yargılamaya kalkışanlara karşı direncimizi tüm haklılığımızla göstermek için önemliydi. Hareketin bileşeni olan bizlerin KYK burslarını/kredilerini kesip okullara disiplin soruşturması talimatı gönderenlere karşı yıldırma politikalarınıza müsaade etmeyeceğiz demek için önemliydi.  

Yazımı bitirirken bir arkadaşımızın savunmasından, önemli bir temsil ve merkez olarak Ankara’ya yolculuğumuza dair kısa bir alıntı yapmayı uygun gördüm. Geleceksizleştirmeye çalıştıkları gençler, yoksullar, emekçiler olarak sorunlarımız devam ettiği gibi mücadelemiz de devam ediyor, edecek. 

“Bu yolculuğumuzu ancak yetişemediğimiz Enes Kara, evlerini yıkılmaktan kurtaramadığımız yoksul halk hakikatle yargılayabilir. Bizim Ankara’ya yolculuğumuz, aslında eyleme geçmiş bir metafor olarak okunabilir. Bu yolculuk barınamayan gençlerin, barınamayan emekçilerin ve yoksulların kendi iktidarlarına doğru giden bir yolculuğun içindeki, çok ufak da olsa bir başka yolculuk hikayesidir.”

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Aralık 2022 tarihli 10. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir