CHP’nin “İkinci Yüzyıla Çağrı” Buluşmasından İzlenimler

Zeki Kılıçaslan

CHP’nin merakla beklenen “İkinci Yüzyıla Çağrı” açıklaması İstanbul Lütfü Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nda 3 Aralık tarihinde gerçekleştirildi. Akademisyen kimliğimle çağrılmış olduğum toplantıda, çoğunlukla ekonomi üzerine oldukça teknik sunumlar yapıldı. Bunun yanı sıra Genel Sekreter Selin Sayek Böke ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun kapanış konuşması politik olarak öne çıktı. Bu yazıda CHP’nin bu toplantısı ile ilgili izlenimlerimin yanında demokrasi ve özgürlüğün kaynağı olarak devlet ve toplumun güçler gerilimi/dengesi konusunu kısaca ele alacağım.

Sunum yapanların bazıları bu dönemdeki kimi uygulamaların şimdiki krizi hazırlayan yanlış politikalardan kaynaklandığına zayıf da olsa vurguladılar ve “teknik” sunum yapan liberal ekonomistlerin tümü 2000-2007/2010 yılları arasında uygulanan ekonomik politikalarını başarılı olarak tanımladılar. Geleneksel CHP söyleminde Cumhuriyet’in kurduğu fabrika ve diğer üretim alanlarının özelleştirilmesi AKP iktidarına yönelik eleştirilerin başını çekmekteyken, sunumlarda dikkat çekici şekilde özelleştirme politikalarına dair tek kelime bile edilmedi.

Diğer bir konu ise bu “teknik” sunumlarda AKP’nin başarılı denilen döneminde uygulanan, sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma ve çalışma ilişkilerinin kuralsızlaştırılması politikalarının ayyuka çıkmasına hiç değinilmemesidir. “Teknik” sunumlar ekonomiyi sosyal ve siyasal olandan bağımsız bir olguymuş gibi ele alan tipik neo-liberal söyleme uygundu. CHP’nin yöneldiğini söylediği “Yeni kamucu” politika tanımlaması ise esasta devletin yüksek teknoloji içeren, yatırım yapacak sermayedarlara ve genç girişimcilere vereceği destek, sosyal yardımların aile sigortası kapsamında birleştirilmesi ve vergi adaletsizliğinin düzeltileceği vaatleri ile sınırlıydı.

Ülkemizde ve dünyada oldukça popüler olan ABD’de yaşayan Türkiye kökenli liberal ekonomist Prof. Dr. Daron Acemoğlu yaptığı konuşmasının son kısmında, ekonomik gelişme için gereken demokrasi ve özgürlüğün devlet ve toplumun güç gerilimine/dengesine bağlı olarak şekillenen “dar bir alan” içinde gerçekleşebileceğini vurguladı.

Acemoğlu ve benzeri bazı liberal ekonomistler haklı olarak özgürlük ve demokrasinin, toplumun devlet/iktidar karşısında bağımsız mücadele eden bir güç olarak varlığını gerektirdiğini söylemekteler. Bu yaklaşım, demokrasi ve özgürlük kazanımlarının Avrupa sermaye sınıfının “aydınlanma” geleneğine dayandığını söyleyenlerin yanında hiç yoktan iyidir; ancak işçi sınıfı siyasetini esas alan bizler için ise, özgürlük ve demokratik haklar ancak iktidar için örgütlenen emek güçlerinin mücadelesinin yan kazanımları olabilir.

Gerek CHP gerek de tüm düzen içi muhalefet odaklarının söyleminde, mevcut iktidarın hukuk devletini ve demokrasiyi ciddi şekilde gerilettiği gerçeği öne çıkarılırken, iktidara geldiklerinde mevcut hukuksuzlukları düzeltecekleri vurguları yapılmaktadır. Halbuki yukarıda da söylendiği gibi toplumsal özgürlük ve demokratik haklar birilerinin ihsan edeceği şeyler değildir.

Özgürlükler ve demokrasi, büyük sermaye odaklarının da merkezinde olduğu devlet/iktidar gücü karşısında örgütlü toplumun bağımsız gücünün kazanımı olabilir ancak. CHP sunumunda bu konuya değen tek söylem pek de önem atfetmedikleri sendikal örgütlenmenin teşvik edileceği vaadi idi. Yine tarım konusu ele alınırken bol bol teknoloji ve teşviklerden söz edilirken bir kelime bile örgütlenmeden, kooperatifleşmeden bahsedilmedi. Örgütlü olmayan küçük-orta büyüklükteki toprak sahibi çiftçiler bu halleriyle üretimde nasıl yüksek teknoloji kullanacak, nasıl verimlilik sağlayacak, pazarlara nasıl ulaşacaklar? Yoksa teşvik edilecek olanlar kapitalist çiftlikler midir?  

Genel başkan coşkulu ve özgüvenli bir siyasal çağrı yaptı. Bunun yanı sıra ekonomi politikalarına dair yapılan teknik ağırlıklı sunumlar, bir yandan yeni dönemin ekonomi politikaları için ihtiyaç duydukları büyük dış kaynaklar için kaynaklar sağlaması beklenen yerlere selam gönderirken, aynı zamanda CHP’ye yöneltilen klasikleşmiş “bunlar beceremezler” eleştirilerinin kaynağı olan ulusal sermaye odaklarına yönelik güven verme amacını içeriyordu.

Sonuç olarak, CHP’nin sergilediği yaklaşım siyasi olarak otoriter yönetimi karşısına alırken ekonomik politikalar alanında her ne kadar yeni kamucu politikalar iddiasıyla sunulsa da klasik liberal politikaları aşan bir perspektif taşımamaktadır. Önemli bir diğer konu ise özgürlükler ve demokratik haklar için asıl garantiyi sağlayacak olan, büyük sermaye ve devlet karşısında emeğin ve halk sınıflarının örgütlenip güçlenmesinin hayati önemini anlayacak bir bakış açısından yoksunluktur.

* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Aralık 2022 tarihli 10. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir