Cem Somel
CHP 3 Aralık’ta İkinci Yüzyıla Çağrı Buluşması’nda iktisat politika görüşlerini açıkladı. Altı uzmanın ve Kılıçdaroğlu’nun dediklerini inceleyelim.
Türkiye’nin kanayan yaralarından biri cari işlemler açığı (dış ticaret açığı ile dış âleme ödediğimiz kârlar ve faizler). Yedi konuşmacıdan hiçbiri kâr, ithalat, dış ticaret açığı, iktisadi bağımlılık veya bağımsızlık kelimesini ağzına almadı. Yabancı sermaye lafı da geçmedi.
Konuşmacılar apaçık gereksiz ithalatı ve lüks ithalatı önlemeyi düşünmüyor. Dış ticaret açığına çözüm olarak yüksek teknolojili ürünler ihraç ederek, KOBİ’leri ihracata teşvik ederek ihracat gelirlerini artırmayı önerdiler. Bunda yeni bir şey yok. Türkiye’de sanayiciler Özal’dan beri kırk yıldır güya yüksek teknolojili ürün ihracatını artırmağa çalışıyor. Olmuyor. Ama ihracatı artırmayı ücretleri bastırmaya, işçileri kötü şartlarda çalıştırmaya gerekçe yapıyorlar. CHP ithalatı kontrol ederek dış ticareti dengelemeyi düşünmediğinden yabancıların Türkiye’ye devamlı döviz göndermesine bel bağlıyor. Onun için de konuşmacılar bunun bedelinden, yani dışarıya her yıl ödediğimiz kârlardan, faizlerden hiç bahsetmemeyi tercih etti. Lakin toplantıda moda sihirli kelimeler havada uçuştu; teknoloji, ar-ge, dijital, inovasyon, verimlilik kelimeleri 157 defa söylendi.
Türkiye’nin kanayan öteki yarası gelir dağılımı, reel ücretler, taşeron istihdamı, sendikaların zayıflığı, sınıf sömürüsü. Yedi konuşmacıdan hiçbiri taşeron, sendika, örgütlenme, toplu sözleşme, sınıf veya tabaka kelimesini ağzına almadı.
Daron Acemoğlu ve Refet Gürkaynak gelir dağılımını enflasyonun bozduğunu söyledi. Bozduğu doğru, ama enflasyon oranı yükselmeden önce gelir dağılımı adil miydi?
Gelir dağılımı bozukluğunun başlıca sebebi emekçilerin örgütsüzlüğüdür ve haklarını savunması gereken sınıf örgütlerinin zaafıdır. Bunu da bir sebebi işsizlik. Bu konuda ne diyorlar? Daron Acemoğlu’nun dediği şundan ibaret: “Türkiye’de zaten işsizlik çok büyük bir problem. Bunun çok daha büyük bir problem haline gelmesine izin vermemek lazım. … daha sağlıklı bir banka ve şirket sistemi … yolsuzluğu ve işsizliği azaltacak bir çerçeveye oturtulmalı.” Sağlam bir çözüm!
Selin Sayek Böke’nin işsizlik konusunda söylediği ise: “… işsizlik nasıl mı bitecek? İşte böyle bitecek. Reçetesi elimizde var. Hazırız. Dünya değişiyor. Yeni işler, yeni iş yapma biçimleri var. Güvenceli, zenginleştirici ve kaliteli istihdam yaratan üretim politikamızda, geleneksel işlerde çalışanların da bu yeni işlerde çalışanların da sosyal haklarının ve güvencelerinin olmasının sağlanması, bizim en temel görevimiz olacak. … üretimi dönüştürdüğümüzde, herkesin için iş, herkes için istihdam olacak.”
“Üretim dönüşümü” CHP’nin sihirli değneği. Nedir bu dönüşüm? Böke “üretimde yapacağımız dönüşümle verimlilik artacak ve ücretler herkes için yükselecek” diye açıklıyor. İlaveten “verimlilik artacak, ücretler artacak, asgari ücret değil, zenginleştirici ücret konuşuyor olacağız” diye de teyit ediyor. Neymiş? Hem istihdamın hem de ücretlerin artması “verimliliğin” artmasına bağlıymış. Verimlilik nedir? İşçinin alın teriyle ürettiği katma değerdir, yani kâr, faiz, kira ve ücret gelirleridir. CHP’nin vizyonunda kâr, faiz, kira gelirleri artacak, bu sayede ücretler de artacak! Hakkını verelim, Sayek açık sözlü: “…hep birlikte zenginleşeceğiz.”
Böke “ekonomi ağır bir sömürü düzeni içerisinde yürüyor” dedi ama kimin kimi sömürdüğünü açıklamadı. Şu hâlimizde sendikaları, örgütlenmeyi, taşeron sorununu bahse değer bulmayan bir zihniyetin iktidarında sosyal devletin anlamı, olsa olsa Hacer Foggo’nun konuşmasında önerdiği sosyal yardımlardan ibaret kalır.
Emekçileri ilgilendiren konulardan konuşmacıların biraz ciddiyetle ele aldığı tek mevzu vergi adaletsizliği. Böke “adaletli bir vergi reformu” vadetti, “daha çok kazananın daha çok vergi ödediği adil bir düzen” vadetti ama somutlaştırmadı. Bir yandan da şirketlere teşvikler, vergi indirimleri vadetti. Buna mukabil Hakan Kara “…dolaylı vergilerin payını bir türlü düşüremedik” diyerek reformu biraz somutlaştırdı. Kara, şirketlere verilen çeşitli teşviklerin etkilerinin incelenmesini de önerdi. Böylelikle toplantıda emekçiler açısından yegâne anlamlı önerileri Hakan Kara yapmış oldu.
CHP lideri Kılıçdaroğlu kapanış konuşmasında uzmanların görüşleri doğrultusunda malum sihirli kelimelerle süslü muğlak pembe hayaller çizdi. Söylediği tek somut şey yurt dışı gezilerinde yaptığı görüşmeler sonucu Türkiye’ye sağlayacağı büyük yabancı para (“yatırım”) tutarları idi. Ama aynı zamanda dünyaya “Türkiye senin ucuz iş gücü alanın olmayacak! … Türkiye senin çöp depolama alanın olmayacak!” diye seslendi. Yabancılar Türkiye’de yatırım yaptığında ucuz işgücünü sömürmek, toprakları-madenleri istismar etmek, atıklarını buraya atmak dışında ne amaç güder ki? CHP başkanı “Sana rakip olmak için geliyoruz ey dünya” dedi. Anlaşılan Kılıçdaroğlu yurt dışında kendisine yatırım vadeden yabancıların Türkiye’de burayı kendilerine rakip yapmak için faaliyette bulunacaklarını sanıyor.
Özetle CHP’nin İkinci Yüzyıl Vizyonu emekçilere genelde büyük sermaye-servet sahibi sınıfın kırk yıldır uyguladığı politikalardan farklı bir şey vadetmiyor. İKEP’in programı ile karşılaştırmayı öneririm.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Aralık 2022 tarihli 10. sayısında yayınlanmıştır.