M. Şadi Ozansü
Paydos’un geçtiğimiz sayısında artık seçimlerin kaçınılmazlaştığı vurgusunu yaptıktan sonra işçi sınıfı örgütlerinden olan partimiz İKEP’in seçim politikasının ne olması gerektiğini tartışmaya açmanın elzem olduğunu ifade etmiştim. O zaman hemen başlayalım:
Seçimler çok önemli, ama…
Önümüzdeki seçimlerin, özellikle Başkanlık seçiminin önemi kuşkusuz çok büyük. Ama bu seçimin işçi sınıfı mücadelesinin kendisinden ziyade, bir bölümü ya da bir an’ı olduğunu görmek şartıyla. Demem o ki, sınıf mücadelesi şu anda da sürüyor, belki seçimler sırasında keskinleşecek ve sonrasında da daha da keskinleşecek. Burjuva devleti ve partileri cephesinin iki kampı kıyasıya bir çatışmaya girmiş durumdalar. Belli ki Başkanlık Seçimi ile ilgili mücadele bunların aralarında cereyan edecek.
Her ne kadar esas mücadele bu AKP/MHP cephesiyle 6’lı Masa partileri arasında değil işçi ve ezilenler cephesiyle patronlar cephesi arasındaysa da, işçi sınıfı henüz bunun ayırdında değil. Ve o yüzden de bunların arasında binamaz halde. Dolayısıyla biz de işçi sınıfının bu ruh halini veri kabul edip ona göre bir mücadele hattı inşa etmeliyiz. Örgütlü işçi sınıfının zayıflığını göz önünde bulundurduğumuzda bu hattın ister istemez bir savunma hattı olduğunu peşinen kabullenmek zorundayız. Ama zaten sağlam bir savunma hattı mücadelesi yürütmeden iktidar için mücadele yürütülemeyeceği de aslında işin alfabesi olsa gerek.
Karşımızda hangi siyasal güçler var?
Evet bir tarafta işçi sınıfının ve ezilen halkın bütün can damarlarını kesmeye kararlı bir rejimin “hükümet”i ve onun izlemekte olduğu politikalar, diğer tarafta da işçi sınıfının, ezilen halkın ve genel olarak yoksulların olası bir seçim galibiyeti halinde dizginlerinden boşalacak coşkularının ortaya dökeceği taleplerin frenlenmesi misyonunu yüklenmiş bir seçim cephesi hükümetinin politikaları. Şimdi her ne kadar her iki cephe de son tahlilde işçi sınıfının çıkarlarını büyük patronlara feda etmenin cepheleriyse de eline makinalı tüfeği almış olanla havuç ve sopa tutuyor olanın farkını görmek zorundayız. Yani bu her iki cepheye karşı farklı mücadele tarzları izlenmek zorundadır.
İKEP’in misyonu ne olmalı?
İKEP demokratik haklar için mücadeleyle sosyal haklar için mücadeleyi birleştiren bir politika izlemelidir. Bu ne demektir? Öncelikle şu: Başkanlık Sistemine karşı sonuna kadar mücadele edeceğiz, ama bunun yolunu ya da mücadelesini işçi sınıfının kendi geleneksel mücadele yöntemleriyle yapması için çabalayacağız. Çok açık olarak ifade etmek gerekirse şunu önereceğiz: Her ne kadar işçi sınıfının ve yandaşlarının bugün için 6’lı masadaki patron partilerinin önerdikleri “parlamenter sistem” önerisinin ilerisinde bir ruh halleri yoksa da, bu hep böyle kalacağı anlamına kesinlikle gelmez. Keskin sınıf mücadelesi dönemeçlerinde işçi kitlelerinin bilinçleri de süratle gelişebilir. İşte biz bunun için en “güçlendirilmiş parlamenter sistem”den çok daha demokratik bir egemen meclis sistemini savunuyoruz.
Nasıl bir sistem?
Kurulu bütün siyasi partilerin yanı sıra, o partilerden veya onların dışından özgürce aday olacak bütün halk temsilcilerinin; grev yürütücüsü işçi önderlerinin, hiçbir baskıya boyun eğmeyerek sokak eylemlerini sürdüren işçi sınıfı temsilcilerinin, sendikal bürokrasiye karşı bayrak açan işçi militanlarının, taşeron çalışmaya karşı mücadele eden doğal işçi önderlerinin ve bütün diğer kitle mücadelecilerinin aday olabilecekleri bir meclis için seçmenlerinin emredici vekaletini almış olanların, yani bu vekalete uymadıklarında seçmenleri tarafından her an azledilebileceklerin bir Genel Meclisi için dar bölge esasına dayalı bir Meclis.
İKEP siyasi parti şeflerinin sultasından kurtulmuş böyle bir egemen meclis için mücadele için vardır ve işçi sınıfının iktidar mücadelesine böyle katkı sunmayı ana görevi olarak önüne koyar. İşçi sınıfının kurtuluşu kendi eseri olacaktır ya da hiç olmayacaktır. İKEP’in düsturu bu olmak zorundadır.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Aralık 2022 tarihli 10. sayısında yayınlanmıştır.