Göçmen Emeği 2: Göç Yolunda Düşmanlaştırılan Mülteciler

Abdulkadir Bal

1-) Türkiye’de sahada gördüğümüz en yalın çelişkilerden biri, mültecilerin durumunu devrimci düzeyde kavrayan sol çizginin ekseriyetle mültecilere bir faydasının olmaması… Örgütlenme konusundaki arzuları ve katkıları tamam ama mültecilerin sofralarına bir gram faydaları olmuyor bu sürekli yumruk kaldıran örgütlenmelerin. Acıyı haykırmaya gelince varlar ancak paylaşmaya gelince ortada yoklar. Kişisel zevklere dair ihtiyaçlarını giderirken bulunabilen para, yoksulların ve mültecilerin kira, ilaç, hastane, gıda gibi temel harcamalarına gelince yok oluyor nedense… Mültecilerin içine düştükleri çaresizlik ise AKP’ye ateş etmenin şarjörü olmuş durumda bazı çevreler için.

Muhafazakâr çizgi ise kiradan sofraya kadar destek olmaya gayretli ve istekli. Yardım kolileri, eşya paylaşımları tamam lakin iş hak ihlallerini haykırmaya ve sömürüyü, zulmü teşhire gelince hiçbirini ortada görmüyoruz. Çünkü kimse derneğini, vakfını AKP politikalarının karşısına dikmek istemiyor. Hep muhatabı muğlak eleştiriler ve hep bir homurdanma hali…

Haliyle devrimciler örgütlüyor ama dayanışmıyor. Muhafazakârlar yardımlaşıyor ama itiraz etmiyor ve savunmuyor. Birçoğu iktidarın ağzına bakıyor. Yani aslında ortada bir STK yok. Varsa SDK’lar var, yani Sivil Devlet kurumları. Tam bir ucube görüntü bu.

2-) Tarlabaşı Dayanışma olarak Yasir Bodur ile birlikte Pakistanlı gençlerin kaldığı bir evi ziyaret ettik. Konuşmamızda Yunan sınırında yakalanan göçmenleri dövmek için Yunan polisinin Afganları kullandıklarını anlattılar. Daha savaşçı oldukları düşünülen Afganlar, Yunan polisi tarafından sınırdaki kaçak geçişler sonrasında, kaçak göçmenleri tekrar Meriç nehrine götürmek ve tekrar gelmeye yeltenmemeleri için aylarca sakat kalacakları şekilde dövmek ve suya itmek için kullanıyorlar. Pakistanlı gençler Yunan tarafında karşılaştıkları Afganlardan gördükleri şiddetten şikayetçi idiler. Yunan polisinin mülteciyi mülteciye kırdıran bir sınır koruma politikası izlediğini anlattılar.

Ayaklarından yaralı ve iyileşmeye çalışan bir grup Pakistanlı Peştun gençlerin başka bir tecrübeleri de şuydu: Bize İstanbul’da sığındıkları eve giren bir hırsızı yakaladıklarında karşılaştıklarını anlattılar. Hırsız gencin Türk vatandaşı olduğunu, uyuşturucu bağımlısı olduğunu ve ayaklarında çorap bile olmadığını gözlemlediklerini söylediler. Yoksulluğu yüzünden kendisine kötü davranmadıklarını, ayağına çorap giydirip, güzellikle yolladıklarını anlattılar, gülerek.

Avrupa’ya geçmek için kaçak yoldan iltica etmeyi tekrar deneyeceklerini, ailelerini çok özlediklerini, para kazanıp ailelerine para göndermek zorunda olduklarını anlattılar.

Türkiye’de yaygın mülteci karşıtlarının genç Pakistanlı erkeklerin Türkiye’de oluşacak bir karışıklıkta Türkiye’ye karşı kullanılacakları iddiasını kendilerine ilettiğimizde ise bunu kendilerinin de duyduğunu söylediler. Bu iddiaya cevaben para kazanarak ailelerine bakmanın tek amaçları olduğunu anlattılar.  

Kendileriyle dayanışma için Tarlabaşı Dayanışma’sına gönderilen market kartlarından bıraktık.

3-) AKP’ye yakın dindarlığın ağzındaki “ensar”lık, sadece mülteciye acımak ve ona yardım kolisi vermekten ibaret. Mültecilerin emeklerinin sömürülmesi ile pek ilgili değiller. AKP karşıtı olan ve milliyetçiliğe-ırkçılığa savrulmayan mülteci dostu solcuların dayanışma pratiklerinin zayıf olması ise başka bir gerçek ve bununla birlikte meseleyi kavradıkları yer daha sahici.

Şunu özellikle vurgulamak gerekir ensar-muhacir ikiliğinin ilişkisinin oturacağı zemin her şeyden önce “Leh’ul Mülk’tür”, yani “Mülk Allah’ındır.” yaklaşımıdır. Buradan biz şunu anlıyoruz, Allah’a ait olan mülk, işçi sınıfının ve ezilenlerin hakkıdır. Bu bağlamda Ahmet Örs’lerin sahaya kazandırdıkları önemli bir slogan olan “Kapitalizmin Değil Rabbimizin Kuluyuz!” ifadesi iman-amel/teori-pratik tutarlılığının bence en yalın ifadesi.

O halde şunu diyoruz: Türkiye’de bulunan göçmenler de her şeyden önce Allah’ın kuludur. Emekleri, canları her şeyden önce azizdir. Kıymetlidir. Bölünemez. Parçalanamaz. Allah’ın Samed* sıfatının bir yansımasıdır. Emek olgusu da Samed’tir…

Mülteci emeğini ucuz iş gücü olarak gören iş verenler HARAMİDİR, HIRSIZDIR!

* Editör Notu: Samed: Sözlükte “bir şeye yönelmek” anlamındaki samd (sumûd) kökünden türeyen samed “ihtiyaçların giderilmesi için kendisine başvurulan kimse” demektir. Samed ayrıca içi boş olmayan kütle halindeki şeyler için kullanılır. (Kaynak: TDV İslam Ansiklopedisi)

** Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ocak 2023 tarihli 11. sayısında yayınlanmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir