Bedri Soylu
Türkiye’de sınıf siyasetleri neden başarısız olur? Sınıf kimliği neden bir siyasal özne olarak anlamlı bir karşılık bulmaz? İşçileri iktidara taşımak için gereken siyasal tutumun eksiği nedir?
Bu soruların cevabını bulmak için birkaç olguya bakılabilir. Birincisi siyasal tarihimizde görece başarılı sayılabilecek pratikler ve görüntüler var mıdır? İkincisi dünyada bu anlamda başarılı örnek/ler var mıdır? Bir diğeri de başarısızlık sicili oldukça kabarık olan siyasal tekliflerin temelde neyi eksik bıraktıklarına bakmaktır.
“Biz her şeyi en doğru şekilde yaptık ama halk teveccüh göstermedi” demekle ya da “biz başaracağız, gelin beraber olalım” demekle bu işler yürümüyor. Siyaset somut teklifler ve tutum alışlarla teklif edileni bir yere taşır. Somut adımlar siyasal alanı da dönüştürme kabiliyeti taşımalıdır. Ciddi emek vermek gerekir evet ancak verilen emek eğer bir yere taşımıyorsa ya da götürmüyorsa, yani bir iktidar getirmiyorsa ya da kapitalizme karşı güçlenen bir cepheye hizmet etmiyorsa, iğnenin kime değdiğine pek takılmadan çuvaldızı doğrudan kendimize batırmamız gerekir.

Siyasal hayatımızda sosyalist bir programla ve işçi sınıfının siyasetini öne çıkararak kazanılmış olan en yüksek oy, Kemal Türkler ile birlikte 12 sendikacının kurduğu daha sonra bünyesine Mehmet Ali Aybar’ın başkanlığında entelektüel ve akademisyen çevreleri de katarak, 60 sonrası döneme damgasını vuran Türkiye İşçi Partisi’nin aldığı %2,97’dir. Bu oyla dönemin görece daha demokratik bir sistem olan millî bakiye sistemi ile 15 milletvekilini parlamentoya sokabilmişlerdi. Bu olgu üzerine CHP kendisine “ortanın solundayız” demek zorunda kalmış ve kendisinden beklenmeyecek kadar işçici bir siyaset öne sürmüştü. Bunun dışında seçim sistemi ilk fırsatta böyle büyük “sürprizlerin” yaşanmaması için hızlıca değiştirildi. Ve ellerine geçen ilk fırsatta da TİP’i kapattılar. Siyaseti halk aleyhine restore etmeye çalışanlar muhtemelen tehlikeyi parti henüz kurulurken de fark etmişlerdi. Ve o dönemde birçok “Çalışanlar Partisi” girişimine ön ayak olundu. Bir işçi iktidarından korkuyorlardı belli ki. TİP bir şekilde aradan sıyrılarak farklı bir seçeneğin imkân dahilinde olduğunu gösterebildi. 1. TİP kapandıktan sonra işçi önderlerini gözeten bir tüzük (mesela TİP tüzüğündeki 53. madde* önemli bir örnek) pek görmedik ya da işçi sınıfının çıkarlarını merkeze alan çoğulcu ve sesi gür çıkan bir siyaset teklifi yapılamadı. 1.TİP örneği özellikle Türkiye siyasi tarihi için bulabildiğimiz en başarılı örnek olarak duruyor.
Gelelim ikinci soruya. Dünyada işçi sınıfının öyle ya da böyle bir şekilde tabanını teşkil ederek ve örgütlenmenin ana iskeletini oluşturarak varlık anlamı kazanan ve sermaye düzeninin saldırısına karşılık verebilen bir siyaset var mı? Cevap: Brezilya İşçi Partisi (PT). Bu parti 1980’de sendikacıların önderliğinde kuruldu. Ayrıca bünyesinde fraksiyon gözetmeksizin, emekten ve işçi sınıfından yana tavrı olan bütün siyasetlere alan açtı. Zaman içerisinde siyaseten daha sosyal demokrat bir noktaya gelmiş olsa da Bolsonaro gibi bir faşistin iktidarını elinde alabilecek bir işçi örgütlenmesine dayanıyordu. Yenilen sosyalistlerin oyuna tekrardan dönebilmeleri ve iktidarı alabilmeler pek sık karşılaşılan bir hadise değildir. Neticede Brezilya İşçi Partisi’nin siyaseti için de başarılı bir örnektir diyebiliriz.
Son olarak da kendisini sosyalist ve işçi sınıfının siyasetinin odağı olarak sunan siyasi partilere biraz bakalım. Bildiğimiz kadarıyla mevcut siyasi teklifler içinde partinin merkezi organlarında işçileri ya da işçi kökenlileri öncelikle gözeten (1. TİP’in yaptığı gibi) hiçbir sosyalist parti bulunmuyor. Daha çok parti profesyonelleri ile varlığını sürdüren ve görece “aydınlanmış” orta sınıf kadrolara seslenen siyasetler görüyoruz. İşçiler, işçi ve ezilen kimlikleriyle bir önder olarak asla görülmüyorlar. Bununla birlikte söylem düzeyinde bile çoğulcu ve emek siyasetini teklif eden hiçbir sosyalist siyaset yok. Emek ve Özgürlük İttifakı gibi çoğulcu diyebileceğimiz pratikler ve girişimler var ancak liberal demokrasinin en “solda” kalan radikal demokrasi teklifinden ötesini yapmıyor ve bir işçi iktidarını istediklerini programlarında göremiyoruz.
Gelin patronların demokrasisine karşı, işçi sınıfının demokrasisini çıkış kapımız olarak görelim. Gelin önce çuvaldızı kendimize batırmakla işe koyulalım.
* Madde 53: “Partinin bütün organlarında görevli bulunanlardan yarısının, kendisi üretim araçlarına sahip olmadığı için emek gücünü üretim aracı sahiplerine satarak yaşayanlar veya işçi sendikaları yönetim organlarında görevli bulunan üyeler arasından seçilmiş olması gözetilir. Yönetim organlarınca kongrelere sunulacak aday listeleri, bu esasa göre tertiplenir; Kongreler de delege ve organları bu esastan ilham alarak seçerler.”
** Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ocak 2023 tarihli 11. sayısında yayınlanmıştır.