Kadrican Mendi
Altılı masanın olası bir hükümette bakanlıkları nasıl paylaşacaklarına dönük basına yansıyan senaryolar, düzenin tüm alışkanlıklarıyla birlikte yeni süreci de şimdiden domine ettiğini gösterdi!
HDP’nin eş-genel başkanı Pervin Buldan’ın yaklaşan başkanlık seçimlerinde “HDP kendi adayını çıkaracak, kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla gidecek.” açıklaması da tam da bu süreçte gündeme bomba gibi düştü.
İşin aslı, bu son hamleye dönük tepkilerin şiddeti ve kapsamı mevcut muhalefetin de sistemi köklü şekilde değiştirebilme potansiyeli ve niyeti olmadığını bir kez daha gösteriyor.

Ülkenin 3. büyük siyasi partisinin kendi adayını açıklayacağını ilan etmesi gibi olağan, beklenilmesi gereken siyasi bir hamlenin, kendisiyle aynı fotoğrafta yer almaktan dahi imtina eden politik çevreler tarafından bir felaket senaryosu olarak görülmesi, biraz da ülkenin ne toplumsal yapısını ne ihtiyaçlarını doğru ve dürüst şekilde algılayamayan, “burjuva siyaseti”nin masa başında üretegeldiği, hepsi de aynı “mutlu son”u öngören senaryolarının fosluğunu ortaya çıkardı.
Toplumun sınıfsal karakterinin ısrarla ve sistematik olarak silindiği Kemalist Cumhuriyet’te reel siyaset kimlikler üzerinden yürütülmek zorunda kaldı.
100. yılına giren “Cumhuriyet Türkiyesi” başından itibaren topluma kimliklerini ve (siyasal, kültürel, dinsel) geleneklerini kendi mecraları içinde olgunlaştırma ve geleceğe taşıma fırsatı vermedi. Bu yüzden siyaset, kimliksel varoluş çabalarının sınıfsal ayrışmayı güçleştirdiği, görünmez kıldığı bir siyasal atmosfer içinde, bir politik küvezde sürdürülmeye çalışılıyor.
Kemalist cumhuriyetintopluma dayattığı bu siyasal vasatta öncelikle “icat edilmiş bir ulus” siyasal özne olarak kabul edildiğinden, toplumun bastırılmış çoğul kimlikleri karşısında, hiçbir sahici toplumsal karşılığı olmayan bir “makbul vatandaş”ın yegâne muhatap kabul edildiği bir siyaset retoriği üretildi! Devletin ihtiyaçlarına göre değişebilen ama her seferinde sistemi tahkim etmeye dönük bir “vatandaş” tanımı bu.
Dolayısıyla bu son kriz, düzen tarafından “makbul” icazeti almayan her toplumsal talebin ne kadar güçlü ve kitlesel olursa olsun bu zehirli siyasal atmosferde hedefe konulacağını da gösterdi.
Mevcut düzenin bekasını önceleyen bu hâkim siyaset anlayışı, hem geçmişten gelen travmaları toplumsal belleğinde taşıyan hem de sömürü karşısında biteviye ezilen milyonların sıkıştırılmaya çalışıldığı siyasal zemini her geçen gün daha da yaşanılmaz kılıyor. Ya da tersinden söylersek; 6’lı masa’nın temsil ettiği siyasal tasavvur karşısında ikna olmayan milyonların kendilerine yeni bir siyasal zemin açmaya dönük, yükselen ve cüret kazanan politik davranışları yüz yıllık ezberi bozuyor.
Cumhuriyetin çakma burjuva siyaseti ile toplum farklı yönlerde ilerliyorlar; bugün HDP’nin varlığı ile görünür hale gelen meselenin, düzen tarafından “beka sorunu” olarak adlandırılması rastgele bir slogan değil. 100. yılında; Batılı görünümlü, seküler, Türk milliyetçisi ve piyasacı olması beklenen(!) cumhuriyet toplumun bir kesiminin hala “makbul” olmayan fikirlerin peşinden gitmesinin yarattığı dehşet duygusunun açığa vurumu!
Velhasılı kelam HDP’nin izlediği siyasete “terörle iltisak”a varıncaya kadar getirilen ağır eleştiriler ve fakat diğer taraftan da reel siyasetin kaçınılmaz gereklilikleri karşısında içine düştükleri açmazlar küçük burjuva siyasetine ecel terleri döktürüyor.
Kim bilir; Kürt seçmeni nezdinde artık hiçbir karşılığı kalmamış “biz kardeşiz” edebiyatı üzerinden Kürtlerin oylarına açık, ama taleplerine kapalı, bu tatlısu kurnazı burjuva siyasetinin burnunun sürtülmesinin zamanı gelmişti belki de…
Son olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz; Cumhuriyet burjuvazisinin hâkim paradigmaya “kulluk” anlayışı devam ettiği sürece, piyasacılığın çıplak sömürüsüyle paralel, önümüzdeki süreçte daha da radikalleşecek toplumsal talepler karşısında yaslanabileceği tek dayanağı “devlet-i ebed müddet” faşizmidir.
Her şeyi değiştirmeyi hiçbir şeyin değişmemesi şartıyla vadeden küçük burjuva siyaseti karşısında sınıf siyasetinin sandık gündeminin dışana çıkarak, gerçek meseleleri konuşmasının artık zamanı gelmiştir.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ocak 2023 tarihli 11. sayısında yayınlanmıştır.