Arif Karaçam
Tüm peygamberlerin getirdiği mesajın temel fikri nedir? Başka bir ifadeyle, Hz. Adem’den bugüne kadarki İslam’ın merkezi öğretisi nedir? Sanırım bu sorunun cevabında hemen herkes hemfikir: Cevap, tevhit ilkesidir. Yani, Allah’tan başka bütün ilahları reddetmektir. İnsanlık tarihi boyunca bütün peygamberler bu ilkenin hatırlatıcıları olarak mücadelelerini vermiştir.
Tevhit ilkesinin gündelik hayatımıza yansıyan farklı yönleri var. İlk yönü, elbette, tek bir Allah’a inanarak putları reddetmek. İkinci yönü, bunun da bir sonucu olarak, yeryüzünde üzerimizde ilahlık kurmaya çalışan güç odaklarına karşı Allah’a güvenerek dik durmak, gerektiğinde resti çekmek. Onların kulu/kölesi haline gelmemek. Üçüncü yönü ise toplumumuzu insanların birbirlerine ilahlık taslayamayacakları ve kimsenin, kimsenin kulu olmak zorunda bırakılamayacağı bir şekilde yeniden organize etmeye çalışmak.
Aslında tarih boyunca bütün peygamberlerin öncülük ettiği tevhidi mücadele yeryüzünde sahte tanrılar olarak güç kullananlara karşı verilmiştir. Bu mücadele, aslında yeryüzü ilahlarını tasfiye etmenin mücadelesidir. Çünkü başka efendileriniz varken yalnızca Allah’a kul olamazsınız. Yalnızca Allah’a kul olabilmek için, hayatınızda kapsamlı tesirleri olan tüm ilahlaşmış otoritelerden bağımsızlaşmanız gerekir.
Kimsenin kimseye kul olmak zorunda bırakılmadığı bir toplumu nasıl organize edebiliriz peki? Bunun yolu, insanların birbirlerine ilahlık taslamasının zeminini ortadan kaldırmaktır. Bu zemin ise kuşkusuz iktidardır. Kimse diğerleri üzerinde kullanabileceği büyük bir iktidara sahip olmadan ilahlık taslayamaz ve diğerlerini kullaştıramaz. Öyleyse toplumumuzda aramızdan kimseye çok fazla güç teslim etmememiz tevhit ilkesinin gereğidir. İnsanların birbirlerine kul/köle olmalarının yanlış olduğuna inanıyorsak, kimsede çok fazla gücün biriktirilmediği bir toplum kurmalıyız.
Bu ise eşitlikçilik demektir. Tevhidin gereği, olabildiğince eşit bir toplum kurmaktır. Kimsenin diğerleri karşısında el pençe divan durmak zorunda kalmadığı, gerektiği zaman resti çekebildiği, resti çektiği zaman da hayatına makul koşullarda devam edebildiği bir toplumu aramamız gerekiyor. Böyle bir toplum eşitlenerek özgür hale gelenlerin toplumudur. İsteyen herkesin tek bir Allah’a kul olmayı seçebileceği, bu seçiminin makul ölçüde kolay hale geldiği bir toplumdur.
Kapitalizm ise bunun tam aksi bir toplumu üretiyor. İktisadi gücün belli ellerde toplanmasına, yani sermaye birikimine dayanıyor. Hepimiz mal ve hizmetlerin üretimine katılıyoruz. Hepimiz ürettiğimiz mal ve hizmetleri tüketiyoruz. Fakat kapitalizm tüm bu üretim sürecini bir avuç insanın istedikleri gibi kontrol edebilecekleri bir işleyiş haline getiriyor. Kapitalist ekonomik sistem, bir avuç insanın hepimizin katıldığı toplumsal üretimi özel çıkarları için keyfi kararlarıyla yönetmesine dayanıyor.
Uyanık olduğumuz saatlerin çoğunu patronların hizmetine tahsis etmek zorunda kalıyoruz. Neyi, nasıl üretmemiz istenirse, o şekilde üretmek mecburiyetindeyiz. Adeta ömrümüzün çoğunda bedenlerimizi ve zihinlerimizi başkalarının çıkarları için kiraya veriyoruz. Ürettiğimizin bir kısmı bize ücret olarak veriliyor, gerisi sermayedarlarda kalıyor. Ayrıca sistemin yapısından dolayı sürekli bir yoksulluk veya şanslıysak yoksulluk riskiyle karşı karşıyayız. Ödememiz gereken bedelin büyüklüğü patronlarımızın aşağılamalarına karşı dişimizi sıkmaya zorluyor. Çoğu kez, gayri ihtiyari, patronların karşısında aynen namazda Allah’ın karşısında olduğu gibi el pençe divan durmak zorunda hissettiğimizi fark ediyoruz.
Bütün bunlar tevhit ilkesiyle çelişki halinde görünüyor. Tevhide inanmanın gereği kimsenin kimseye kul edilmediği bir toplumu hayal etmek olmalı. Bu ilişkilerde çok az kişide biriken ve sürekli kullanılan iktidar ise bir kulluk-ilahlık ilişkisi kurmaya çok müsait. Aslında kapitalizmin toplumlarımızda adeta bir çeşit sahte ilah imalathanesi olarak işlev gördüğü bile iddia edilebilir. Bu sebeple, kanaatimce, Müslüman olmak iktisadi açıdan kapitalizmin ortaya çıkardığından daha eşit (ve dolayısıyla özgür) bir toplum için mücadele etmeyi gerektiriyor.
* Bu yazı İKEP merkezi bülteni Paydos’un Ocak 2023 tarihli 11. sayısında yayınlanmıştır.