
Enflasyon esnafı-sanatkârı eziyor
2022 sonunda Türkiye’de asgari ücreti ve memur-emekli maaşlarını ayarlama tartışmaları öne çıktı. Enflasyonun ezdiği diğer önemli kesim olan esnaf, sanatkâr ve diğer küçük üreticilerin durumu o kadar tartışılmadı, tartışılmıyor. Hatta bazıları bu kesimi enflasyondan sorumlu tutuyor.
Buna karşılık şehirlerde kiralık ve satılık dükkânlar çoğalıyor. 2022’de esnaf-sanatkâr sicilinden terkin edilen (kaydı silinen) yurttaşların sayısı, sicile yeni kaydolanların sayısının yüzde 30’una denk geldi. Yani sicile yeni kaydolan 100 esnafa karşılık 30 esnaf kaydını sildirmiş. Ticaretini ve sanatını terk etmek zorunda kalan bu insanlar ne yapıyor?
2000 yılında tüm çalışanların içinde kendi hesabına çalışanların oranı yüzde 25, ücretli-yevmiyeli çalışanların oranı yüzde 49’du. (İşverenlerin oranı yüzde 5, ücretsiz aile işçilerinki yüzde 21.) Bu oranlar değişe değişe 2021’de kendi hesabına çalışanların oranı yüzde 16’ya düştü, ücretli-yevmiyeli çalışanların oranı yüzde 70’e çıktı. (İşverenler yüzde 5’de kaldı, ücretsiz aile işçileri yüzde 9’a düştü.)
Özetle kendi hesabına çalışanların oranındaki büyük azalma ve ücretli-yevmiyeli çalışanların oranındaki büyük artış, esnaflığı ve sanatını terk etmek zorunda kalanların ücretli-maaşlı işçi konumuna geçtiğini gösteriyor.
Pekiyi bunların yitirdiği sermayeler ne oluyor? Esnaflığı-sanatı terk etmek zorunda kalanların işyerleri, âleti-edevatı, taşıtları, mal stokları vs. daha büyük sermaye sahiplerinin eline geçiyor. Üretim araçları giderek az sayıda yerli ve yabancı büyük sermayedarın, şirketin eline geçiyor.
Esnafı sanatkârı tasfiye süreci yeni başlamadı. Tek nedeni de enflasyon değil. Buna öteden beri büyük sermayeyi kayıran birçok politika sebep oluyor.
Önce enflasyonun etkisine bakalım. Enflasyonda esnaf ve sanatkâr, bir yandan kullandığı-sattığı malların artan maliyetlerinin, artan kiraların ve artan vergi yükünün, öte yandan yoksullaşan işçi-memur müşterilerinin arasında sıkışıyor. Enflasyon bir kere başladıktan sonra piyasalara orman kanunu hâkim olur; esnaf ve sanatkâr da mecburen bu kanuna uyar, devamlı fiyat düzeltmek zorunda kalır. Fırıncılar ve şehir içi ulaşım hizmeti veren şoför esnafı gibi bazı esnaf grupları ise ürün ve hizmet fiyatlarını kendileri belirleyemiyor, girdi fiyat artışları altında eziliyor. Ekonomide bu orman kanununu yürürlüğe koyan kim?
Merkez Bankası ne yapıyor?
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının internet sayfasında “Merkez Bankasının temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır” yazar. Demek fiyat istikrarından merkez bankası sorumludur. Peki enflasyon neden şahlandı, nasıl bu anormal seviyeye vardı? Enflasyon dolar kurunun artmasıyla başladı. 2019’da 5,68 TL olan ortalama dolar kuru 2022’de 16,59 TL’ye vardı. Hızlı kur artışı sonucu ithal malların hızla pahalanması bütün fiyatlara yayıldı ve fiyat mücadelesi başladı; memlekette orman kanunu işlemeğe başladı.
Peki kur neden böyle arttı? Merkez bankasının faiz politikası nedeniyle arttı. Mesele şu: devamlı dış ticaret açığı veriyoruz. Bu sebeple yaptığımız fazla ithalatı ödeyebilmek için yabancıların ülkemize döviz göndermesine muhtacız. Yabancıların bir kısmı yurdumuzda fabrika satın almak; özel hastane, hipermarket-grosmarket vs. kurmak amacıyla döviz gönderiyor. Yabancıların bir kısmı da dövizi yüksek faiz geliri kazanmak için gönderiyor. Faiz oranlarına tamah ederek ülkemize mevduat yolluyor, tahvil-bono satın alıyor. Bunlar yüksek faiz kazanmayacaksa ülkemize döviz göndermez. Dünyada merkez bankalarının çoğu çeşitli sebeplerle kendi faiz oranlarını artırmağa başladı. Bizim merkez bankamız ise faiz oranlarını düşük tutuyor. Doğal olarak ülkemize döviz girişi azaldı, kur artıyor. Kur artışı enflasyona yol açtı ve onu körüklemeye devam ediyor.
Peki, merkez bankamız görevini neden yapmıyor, neden bu yanlış politikayla enflasyon başlattı? 2019’dan beri merkez bankamızın başkanı üç kere değiştirildi. Yani üç yılda üç defa en tepedeki yöneticisi değişti. Yönetimine böyle sık sık müdahale edilen bir kurum görevini yapabilir mi?
Enflasyona sebebiyet veren politikalar öncelikle devletin lüzumsuz ithalatı önlememesi, dış ticareti dengelememesidir. Yabancıların dövizine muhtaç etmesidir. Ardından, yabancıları devamlı döviz göndermeğe sevk edecek bir faiz politikası uygulamamasıdır. Bunun yerine döviz getirene vatandaşlık vermek gibi acayip çarelere başvuruyor.
Özetle, enflasyon sabit gelirli işçiyi memuru mağdur ediyor, aynı zamanda esnafı, sanatkârı mağdur ediyor. Bu kesimler yoksullaşırken 2020-2022’de millî gelir (yurt içi hasıla) yılda ortalama yüzde 6 arttığına göre, birilerinin gelirleri daha da yüksek oranda artıyor olmalı.
Büyük şirketler kayırılıyor
Enflasyonu bir kenara koyalım. Perakendeci esnafın başka bir büyük sorunu yerli ve yabancı büyük şirketleri kayıran politikalar. Yabancı sermayeli perakende satış mağazalarının sayısı büyük şehirlerde hızla artmakta; yerli holdingler de market zincirleri kurmaktadır. İrili ufaklı yerli-yabancı mağaza zincirleri ülkeyi kaplamaktadır.
Emeği ile sermayesini birleştirerek çalışan yüzbinlerce bakkal, kasap, manav, hırdavatçı, kırtasiyeci ve başka esnaf, sayıları giderek artan büyük mağazalar (hipermarketler, grosmarketler) karşısında zor duruma düşmekte, işyerlerini kapatma noktasına gelmektedir.
Market zincirlerini üretici firmalar miktar indirimli toptan satışları ile desteklemektedir. Üretici firmalar büyük perakendecilere raf kirası ödeyerek bunlara rekabet avantajı vermektedir. Üretici firmaların daha yüksek fiyatla ürün sattığı perakendeci esnaf ise, ürününü satışa sunduğunda, müşteriler onun büyük kâr payı koyduğunu sanmakta, fiyat artışlarının sorumlusu olarak görmektedir.
Birçok esnaf grubu yerli üretimi caydıran yanlış politikalardan da mağdur olmaktadır. Örneğin kasap esnafı. Devletin besiciliği desteklememesi ve Brezilya gibi uzak ülkelerden bile et ithalatına izin vermesi sonucu yerli et üretimi gerilemektedir. Kur artışı ve Ukrayna savaşının da etkisiyle et tedarik fiyatları fırladı. Türkiye gıda maddesi ithalatına muhtaç olacak bir ülke mi?
Türkiye’yi ithalata ve yabancı sermayeye bağımlı hâle getiren politikalar esnafı, sanatkârı, memuru, işçiyi mağdur etmektedir. Bu politikalardan ithalatçı firmalar, perakendeci mağaza firmaları, bankalar büyük kazançlar sağlamaktadır.
Vergiler büyük gelir-servet sahiplerini kayırıyor
Yurttaşın ödediği vergilerin onun ödeme gücüyle orantılı olması gerektiğini sosyal adaletin gereğidir. Herkes bilir ki gelirden ve servetten alınan doğrudan vergiler, vergi ödeme gücüyle orantılıdır. Katma değer vergisi gibi dolaylı vergiler farklıdır. Zenginlerle fakirler bu vergiyi her mal-hizmet satın aldıklarında aynı miktarda öderler. Dolaylı vergiler ödeme gücüyle orantılı değildir. Doğrudan vergiler, vergi yükünü paylaşmada daha adildir.
Türkiye’de 1980’de merkezî devletin vergi gelirleri içinde doğrudan vergilerin payı yüzde 63, dolaylı vergilerin payı yüzde 37 idi. Yani vergilerin nispeten adil bir yapısı vardı. Ondan sonra kırk yıl boyunca hükümetler vergi oranlarını değiştirerek, matrah kapsamlarını değiştirerek, istisnaları-muafiyetleri değiştirerek vergi gelirleri içinde servetten-gelirden alınan doğrudan vergilerin payını azalttı, dolaylı vergilerin payını artırdı. 2022 yılında doğrudan vergilerin payı yüzde 38, dolaylı vergilerin payı yüzde 62 oldu.
Adaletsiz vergi sistemi büyük servet ve sermaye sahiplerini kayırmakta, emekçi halkın alım gücünü düşürmektedir. Hem esnafı-sanatkârı, hem de işçiyi-memuru mağdur etmektedir.
Emekçilerin talepleri birdir
Yurdumuzda uygulanagelen vergi politikasından, ithalat politikasından, yabancı şirketlere ve yerli holdinglere yönelik politikadan, ücret-maaş politikasından esnaf-sanatkâr-memur-işçi aynı şekilde mağdurdur.
Esnaf, sanatkâr, memur, işçilerin ihtiyacı:
– fiyat istikrarı sağlayan politika,
– kur istikrarı sağlayan politika,
– ithalatın millî ihtiyaçlara göre planlanması,
– dış ticarette denge,
– yabancı sermayeye bağımlılığa son verilmesi,
– dış borçların en azından bir kısmının iptali,
– büyük şirketlerin faaliyet alanlarını sınırlayarak esnafın-sanatkârların korunması,
– doğrudan vergileri artırıp dolaylı vergileri azaltan vergi reformu ve
– ücret ve maaş politikalarında sosyal adalettir.
Esnaf ve sanatkârlar kendilerinden oy talep eden siyasetçilerden bunları istemelidir. Esnaf ve sanatkâr meslek örgütleriyle işçi ve memur sendikaları bu talepleri birlikte siyasetçilerin önüne sürmelidir. Gerçek millî ve yerli politikalar bunlardır!
İşçinin Kendi Partisi