Şadi Ozansu
Patronlar ya da sömürücüler sınıfı en zengin tek bir tabakadan oluşmuyor. Yani karşımızdaki güç, sınıfsal düşman, memleketin nüfusunun sadece yüzde 1’i değil. Sömürücülerin çeşitli katmanları var: 1. sınıf sömürücüler, 2. sınıf sömürücüler ve daha alt sömürücüler. Bunlar, kendi aralarında ufak tefek çelişkiler olsa da, işçi sınıfına, emekçilere ve ezilenlere karşı her koşulda birlikte davranmasını bilirler. Zaten tam da bu yüzden patronlar düzeni kolay yıkılmaz, sistemin her siyasi partisinin ve kurumunun içinde taraftarları vardır. Patronlar düzeninin gücü sınıf çıkarları söz konusu olduğunda birlikte davranmalarından kaynaklanır. Ama şu gerçeği hiçbir zaman unutmayalım: Son tahlilde hepsi büyük mali ve sınai sermayenin emrindedirler.
“Anadolu Çakalları” dediğimiz kesimin vahşi sömürücülüklerini (mesela istihdam ettikleri İşçilerin örgütlenmelerinden duydukları nefret) hiç unutmayalım. Onlar her zaman en kararlı sınıf düşmanlarımız olacakları gibi, bütün afra tafralarına rağmen hep yan gözle baktıkları “İstanbul” sermayesinin hizmetindedirler. Onlar politik olarak da sınıfımızın can düşmanı olmayı sürdürürler. Bakmayın sözde ezilenlerin çıkarlarını koruduklarını dile getiren söylemlerine, evet çakaldırlar ve daha büyük yırtıcıların leşleriyle geçinirler. “Yan sanayiler” onlardır. “Beşli Çete” denilen büyük müteahhitlerin bile kendi makina park alanları yoktur. Dev uluslararası otomotiv ya da inşaat şirketlerinin (Samsung, Caterpillar, Hitachi, Volvo, GMC, vs.) araçlarını kiralayarak faaliyet yürütürler.
Ama topluca bütün avaneleriyle birlikte nüfusun yüzde 1’ini değil, en az yüzde 10 ya da 15’ini oluştururlar. Yani 85 milyonluk nüfusun belki de 10-15 milyona yakını. Geri kalan 70-75 milyon ise giderek daha büyük bir sefalet içinde yaşamaktadır.
Gelelim işçi sınıfı ve diğer ezilenlere;
Onlar da tek tabaka değiller: Beyaz yakalıları var, mavi yakalıları var, taşeronları var, yarıcıları var, göçmenleri ve tabii işsizleri var. Farkında olmasalar bile aslında tek bir sınıflar ve çıkarları ortak. Bazılarının hayallerinde sınıf atlama güdüsü olsa da, içlerinden ancak çok azı bunu gerçekleştirebilir. Tabii bunu gerçekleştirebilmek için de düşmanla işbirliği yaparlar. O zaman çok tehlikeli olurlar. Sınıfımızın tarihinde bunlara “grev kırıcı” denir. Bir başka türleri de işçi sınıfının sırtından büyük maaşlar elde eden bazı sendika beyzadeleridir ki, yaşam standartları nüfusun yüzde 10’luk dilimine yaklaşır.
Ülkede maalesef geleneksel olarak kökleşmiş bir işçi sınıfı partisi mevcut değil. Bunun yaratılması bir zorunluluk. Ve böyle bir partinin inşasının hedef kitlesi de “derin işçi sınıfı” olmak zorunda. Derin işçi sınıfı; yani en yoksul, en çok ezilen, ama hepsinden önemlisi bir üst sınıfa sıçrama hayalini bile taşımayan işçi sınıfıdır.
Parti bu sınıfla kucaklaştığında gerçek bir işçi sınıfı partisi haline gelebilir.
İKEP’in hedefi budur ve bu işçiler şimdilik AKP’nin, İYİ Partinin, MHP’nin siyasal etki alanı içinde yer almaya devam ediyorlar. Onları oralardan koparacak sınıf politikalarına ihtiyaç var ve bunun yolu da Derin İşçi Sınıfını kucaklamaktan geçiyor.
***