Cem Somel
Malum; başlıktaki cümle bir siyasi programı, bir toplumsal projeyi gerçekleştirmeye davettir. İşçileri din-milliyet-cinsiyet vs. farklarını bir kenara koyup sınıf olarak çıkarları etrafında birleşmeye çağırıyor.
Çağrı yazıldığından beri 175 yıl geçti. Hâlen dünyada işçilerin büyük çoğunluğu egemen sınıfların telkin ettiği din-uyruk-milliyet kimliklerini benimsemekte, kendinden farklı kimlikli işçileri ötekileştirmektedir.
Bunun Türkiye’de bir yansıması sendikaların, işçilerin çıkarlarıyla hiç alakası olmayan muhtelif siyasi hatlar temelinde kurulmuş olmasıdır. Sarı sendikacılık ve sendika ağalığı sorunlarıyla birlikte sendikaların siyasi
kimliklere göre bölünmüşlüğü, işçilerin çoğunun sendikalı olmamasının sebeplerinden biri olsa gerek.
Bu durumda işçiler ne taşeron zulmüne, ne süreğen yoksullaşmaya, ne artan iş yeri cinayetlerine karşıtoplu bir tepki gösterebilmektedir. Türkiye’de sendika hareketinin bölünmüşlüğü ve zaafı, egemen sınıfın başarısı ve kazanımıdır.
Ülkemizde, tüm ülkelerin işçilerini birleştirme şiarını -ve sosyalizm hedefini- benimseyen insanlar var. Tüm ülkelerin işçilerini birleştirme işi, kendi ülkendeki işçileri birleştirmekle başlar. Gel gör ki ülkemizde, işçileri
birleştirme şiarını ve sosyalizm programını benimseyenler, 10-15 partide örgütlü bulunmaktadır.
İşçileri birleştirmeyi tasarlayanların on küsur partide örgütlenmişliği nasıl izah edilebilir? Bu partilerden kimisi, hâlen sağ olan veya ölmüş bir liderin taraftarları olarak örgütlenmiş. Kimisi kendini, 50, 60… hatta 100 yıl önce başka ülkelerde çıkmış ihtilaflarda, veya geçmişte sosyalist devletler arasında cereyan etmiş kavgalarda tuttuğu tarafla tanımlıyor.
Kanımca günümüzde işçilerin acil ihtiyacı, egemen sınıfın siyasi hatlarına göre kurulu sendikal yapıya, sarı sendikacılığa karşı mücadele etmek; taşeron sisteminin tamamen ilga edilmesi için mücadele etmek; işyeri cinayetleri, vergi adaletsizliği, kamu hizmetlerinin özelleştirilmesi, kadınlar aleyhine ayırımcılık, çevre tahribatı gibi sorunlarda somut taleplerle birleşip bunların kavgasını yürütmek olsa gerek. Bu mücadeleler zarfında işçiler mevcut düzenin çıkmazlarını ve değişmesi gerektiğini tecrübeyle görebilir.
Stalin-Troçki, Enver Hoca-Mao, ÇKP-SBKP misali geçmiş ihtilaflarda taraf tutarak ayrışmak, veya falanca-filanca liderlere bağlılıkla ayrışmak, günümüzde işçilerin somut şartlarının somut tahliline mi dayanmaktadır? Bu ayrışmanın, işçileri çıkarları için mücadelede birleştirme göreviyle somut ilgisi nedir? Sosyalistler tüm işçileri kimlikleri aşan sınıfsal taleplerde birleştirmek yerine, bazı işçileri kendi partilerine cezbetme rekabeti yürütmektedir. İşçileri birleştirme ve mücadele pratiği üzerine partiler arasında canlı bir görüş alışverişi yoktur. Bu bölünmüşlük salt sinerji kaybına nedendir. Egemenler emekçilerin ekmeğini ufaltan, geleceğini karartan hamlelerine devam ederken, sosyalistlerin on küsur partide cemaatleşmesini işçilerin çıkarlarıyla, ihtiyaçlarıyla izah etmek mümkün değildir.
Sendikaların bölünmüşlüğü ve zaafı egemen sınıfın başarısı ve kazanımıdır, dedik. Acaba sosyalistlerin bölünmüşlüğü kime yaramaktadır, kimin başarısıdır?