Nato Savaşı

Yasin Şafak

Nato’nun Balkanlar’a girmesine müteakip Kafkasya ve Karadeniz’e girme-yerleşme hamlesi son günlerde tekrar gündemin en üstüne yerleşti.

Batı kanadının yılmaz bir atlısı olarak İsveç’i yerleştirme Litvanya zirvesinde sonuç alacak bir noktaya geldi. İsveç 300 yıldır anti-militarizmi adeta bir marka olarak taşıyor ve dünyaya Nobel vb. yollarla bunun dersini veriyordu; fakat savaş provokasyonuna gelerek koca bir mazi bitti, değişti.

Türkiye, özellikle PKK çizgisindeki mültecilere destek olmasından dolayı İsveç’e hep mesafeli konumunu sürdürüyordu. Eski devletin, MGK düzeninin, 12 Eylül’ün tüm reflekslerini devralan sağın merkezine kurulan ve tüm yelpazelerine uzanan Erdoğan hükümeti bu konuda da çizgisini uzun yıllardır bu şekilde devam ettiriyordu. Fakat ani bir U-dönüşü ile pazarlık masasında yeni kartlar açıldı. Masaya oturmadan önceki son bombardıman misali bir hafta geçtikten sonra, İsveç’e gayet kapıları açan
bir noktaya geldik.

Ukrayna’nın meçhul yalnızlığı

Rus baskısı ve Batı kapanı arasında sıkışan, kendi 3 .yolunu bulamayan Ukrayna, NATO’ya üyelik için aile fotoğrafına misafir kontenjanından katıldı. Fakat NATO’nun adeta kendisi yüzünden çıkan bu savaşta yeterince etkin olamadığı her iki zaviyeden de söyleniyor.

Elbette, Nato’nun eylem kapasitesi her şeyi dümdüz edecek bir potansiyel değil. Bu durum 2008 Gürcistan Savaşı’nda, ardından da Suriye’de görüldü. Özellikle ABD-İngiltere gladyo olarak öne atıldıklarıyla kaldılar. Dünyanın jandarması olmak/olmak istemek/kendini öyle görmek başka bir şey; bunu başarmak farklı bir şey.

Balkanlarda olanın Kafkasya’da Karadeniz’de aynen devam edebilmesi mümkün görünmemektedir. Herşeyden önce Ukrayna ve Gürcistan’da, Rusya ile ortak tarih, ortak uyruklar askeri alan kullanımları zemininde çatışma alanları hazır nazır bekliyor, ortaya çıkıyor.

Balkanlar’da ABD ile eş gündeme denk gelmek ve Rusya’nın esaslı bir düşmanlık göstermeyişi milliyetçi-batıcı yapılara, Türkiye’ye, onların yedeğinde yer alan söylemlere sür-git, hızlı bir zafer getirmişti. Oysa bugün Nato’nun sınırlarının her zamankinden çok, direkt savaşla test edildiği bir durum söz konusudur.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir