Siyasal İşçi Hareketinin Tasfiyesinin Tipik Örneği: İtalya

İtalya’da 25 Eylül 2022 Seçimleri, Faşist Meloni İktidarı. Ne olacak?

SSCB’nin çöküşünden bu yana en büyük tasfiyeye uğrayan siyasal İşçi partilerinin başında gelenlerden biri de İtalyan Komünist Partisi’dir (PCI).
Bu kendi kendini tasfiye Türkiye’deki TBKP’ninkinden çok daha büyük ölçekli olduğundan daha bir ibretlik olup dikkatle incelenmesi gerekir. Sonuçta PCI, yani İtalyan Komünist Partisi 2 milyon üyeli dev bir partiydi. Bu öyle muazzam bir öztasfiye-otolikidasyon- süreciydi ki, bugün İtalya’da reformist karakterde bir İşçi partisi bile kalmadı, çünkü PSI yani Sosyalist Parti de aynı dönemde tarihten silindi.

Kısaltmalar:
PSI:
İtalyan Sosyalist Partisi (90’lı yılların başlarında yaşanan yolsuzluk skandalları sonucu yok oldu).

PCI: İtalyan Komünist Partisi (1991 yılı Şubat ayında kendi yöneticileri tarafından feshedildi).

PDS: Demokratik Sol Parti, PCI’nin tasfiyeden sonra aldığı yeni isim. 1998’de feshedildi.

DS: Sol Demokratlar, PDS’nin devamı. 1998-2004 yılları arasında kendini sosyal demokrat olarak tanımlıyordu.

PD: Demokrat Parti, 2007 yılında DS ile Hıristiyan Demokratların arta kalanlarının kaynaşmasından doğan parti.

PRC: (veya “Yeniden Kuruluş”), Komünist Yeniden Kuruluş Partisi.

PSDI: İtalyan Sosyal Demokrat Partisi.

DC: Hıristiyan Demokrasisi (1990’lı yılların başlarında yaşanan yolsuzluk skandalları sonucu yokoldu).

PLI: İtalyan Liberal Partisi

PP: Halkçı Parti, eski Hıristiyan Demokrat Parti “solu”.

UDC: eski Hıristiyan Demokrat Parti “sağı”

FI: Forza Italiana, Berlusconi’nin sağcı partisi.

MSI, daha sonra AN-MSI: İtalyan Sosyal Hareketi, Milli İttifak, Fratelli d’İtalia’nın içinden çıktığı neo-faşist parti.

Kuzey Liga’sı: Bölgeci aşırı sağcı hareket.

M5S: 5 Yıldız Hareketi, popülist.

Felakete Sürükleyen Otuz Yılın Kronolojisi

1992-1993: Amato Hükümeti (DC, PSDI, PLI ile birlikte PSI Hükümeti). 31 Temmuz 1992 tarihinde, kendinden önceki hükümetlerin gerçekleştirdiği ücret indirimlerinin ardından, sendika yönetimlerinin de onaylamasıyla ücretlerde emekçileri hayat pahalılığına karşı koruyan eşel mobil sistemini nihai olarak kaldırdı. Gene bu hükümet Cumhuriyet tarihinde ilk defa 92 milyar Liretlik, yani 42 milyar avroluk bir bütçe kesintisine gitti. Sağlık bakımları başta olmak üzere bütün sektörlerde kısıntılara gitti. Seçim kanununda ilk “reform”. 13 Aralık’ta sendika yönetimlerine karşı çok güçlü protestolarla desteklenen Genel Grev! “Mani pulite” (temiz eller) operasyonu adı verilen ve DC ile PSI’yi yok edecek yolsuzluk suçlamalarının başlangıcı.

1993-1994: Ciampi Hükümeti ( “partilerüstü”, İtalya Merkez Bankası yöneticisi, daha sonra IMF ve AB yöneticilerinden olup ardından da Cumhurbaşkanı).
PCI’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan PDS’nin ( DC, PSI, PSDI, Yeşiller, PLI…) desteğiyle kurulan ilk hükümet. 19 milyar avroluk (37 milyar liret) bütçe kesintisi. Ücretleri sınırlamak için sendika yöneticileriyle yapılan anlaşma. Bertinotti PDS’den ayrılıyor ve Komünist Yeniden Kuruluş Partisini (PRC) oluşturuyor. Prodi iktidadi devlet teşekküllerinin tasfiyesi programını hazırlama görevini üstleniyor.

1994: I. Berlusconi Hükümeti: Faşistler (AN-MSI), Kuzey Liga’sı, Hıristiyan Demokratların sağ kanadından geriye kalanlarla birlikte. Maliye Bakanı Dini ile birlikte mevcut dayanışma sisteminin ortadan kaldırılması için emeklilik sözde reformu teklifi. 14 Ekim: Reforma Karşı 90 kentin sokaklarında 3 milyon kişi ve Genel Grev. Ardından yeni bir grev tehdidi üzerine 2 Aralık’ta hükümet reform tasarısını geri çekiyor ve 22 Aralık’ta düşüyor.

1995: Berlusconi’nin eski Bakanı Dini Hükümeti

Aynı zamanda eski IMF yöneticisi olan Dini, PDS, eski Hıristiyan Demokrat Parti (Halk Partisi), küçük bir sosyalist parti ve Yeşillerle birlikte hükümet kuruyor. Hükümetin hedefi emeklilik sözde reformunu yasalaştırmak. Ağustos ayı başında sendika yöneticilerinin de onayıyla yasa meclisten geçiyor. Günümüz emeklilerinin sefaletine sebep teşkil eden “ana” reform yasasıdır bu.

1996-1998: I. Prodi Hükümeti, PDS, PP… ve Komünist Yeniden Kuruluş’un (PRC) “dışardan” desteğiyle kurulan “Avrupa için Yasalar” Hükümetidir bu. Bütçeden 16 ve 64 milyar avroluk kamu harcamaları kesintileri. (PRC Başkanı Bertinotti 13 milyar avroluk “Avrupa için taksitler” önerdi). Bertinotti bu taksit tutarlarını önce 13 ve ardından 25 milyar avroya yükseltti. Büyük patronların gazetesi La Stampa “Avrupa’ya girmek için” bütçe kesintilerinin 364 milyar liret’e, yani 180 milyar avroya yükseltildiğini duyurdu. Sağlık, eğitim, ücretler, kamu hizmetleri… herkes bundan darbe yedi. Komünist Yeniden Kuruluş PRC bu yasaya olumlu oy verdi çünkü karşılığında 35 saatlik iş haftası vaadini almıştı!
Taşeron/eğreti Çalışma üzerine ilk yasa bu hükümet zamanında yürürlüğe girdi.

Gene en büyük özelleştirme furyası da bu hükümet döneminde gündeme geldi. Şöyle ki: Demiryollarıyla Havayollarının,kamu hizmetlerinin, haberleşme hizmetlerinin özelleştirilmesinin yanı sıra dağlık hizmetlerinin özele devri ( özellikle sağlık sektöründe emeklilik ikramiyesinin ortadan kaldırılması), Kamu yönetimini dağıtan “ademi merkezileştirme” yasasıyla birlikte ilk bölgeselleştirme yasası, eğitimin özerkleştirilmesi… PRC şu deklarasyonla hükümeti terk etti: “Partimiz sayesinde toplumsal bir çöküşü engelleyerek Avrupa’ya girme hedefini elde ettik!”

1998-2001: I. ve II. D’Alema Hükümetleri, DS ve I. D’Alema Hükümeti, ardından DS (PDS’nin yeni adı) ve PP’nin PRC ile koalisyon hükümetleri. Eğitim “reformu” adı altında gündeme getirilen ancak kitle seferberliğiyle geri çekmek zorunda kaldıkları bütçe kesintileri, zengin bölgeleri kayıran “federalist” özlü anayasa “reform”ları, ki gerçekleşmeleri ülkenin kısa sürede zengin/fakir olarak bölünmesine neden olacak.

2001-2006: Berlusconi Hükümeti, Faşistler (Meloni’nin içinden çıktığı AN), Kuzey Liga’sı ve eski Hıristiyan Demokratların sağ kanadı koalisyon hükümeti. O sırada Prodi AB’nin başkanlığını yürütmektedir ve bütün sözde reformlarla bütçe kesintilerini ve özelleştirmeleri hükümete dikte etmekte, o da zevkle uygulamaktadır. Hükümetin gündeminde ayrıca ülke çapındaki toplu sözleşme sisteminin tasfiyesi ( Biagi yasası), işten atmalara karşı çalışanları koruyan 18. maddeye karşı saldırıyla bağlantılı ikinci eğreti Çalışma yasası vardır. Tabii bunların yanı sıra eğitim “reformu” (Moratti) ve bütün sektörlerde bütçe kesintileri. Bir de, “devretme” adı verilen yasa, yani önceden merkezi hükümetin yetkisinde olan yerlerin yerellere devri, bir başka ifadeyle topyekun bölgeselleştirme.
Ancak… 2002 yılının Mart ayında Roma’da 3 milyon emekçi konfederasyonları CGIL’nin yönetiminde yaptıkları protesto gösterileriyle 18. maddenin iptalini engellediler. Ardından gerçekleştirilen referandumla “devretme” yasasının yürürlüğe sokulması engellendi. Berlusconi Hükümeti bir dizi bütçe kesintisinin gerçekleştirilmesine çalışsa da- ki aralarında yeni bir emeklilik “reform” tasarısı da vardır- sınıf mücadelesi bu girişimlerin çoğunu durdurdu.

2006-2008: II. Prodi Hükümeti, Komünist Yeniden Kuruluş’la birlikte- ki bu partiden Ferrero Sosyal Çalışma Bakanlığını alırken, gene aynı partiden Bertinotti de Meclis Başkanlığını yürütüyor. PRC savaş kararını onaylıyor, yönetimindeki uç solcu senatör Turigliatto da dahil olmak üzere.
Bütçe kanunu kapitalistlere 33,5 milyar avroluk bir “hediye” paketi sunarken emekçilere de şu kesintileri reva görüyor: Sağlık sektöründe 10 milyar, kamu sektöründe 3 milyar, belediyelerde 2 milyar avro. Bir de çeşitli özelleştirmelerle yeni bir emeklilik “reformu”…
17 Şubat 2007’de savaşa, hükümete ve Vicenza’da NATO üssünün genişletilmesine karşı 200 bin emekçi gösteri yapıyorlar. Prodi Hükümeti düşüyor (Turigliatto ve bazı vekiller Hükümete güvenoyu vermiyorlar), ancak birkaç gün sonra, hükümet, Turigliatto dahil bütün vekillerin desteğini almanın da ötesinde, aralarında emeklilik reformu, ülkesel toplu sözleşme sistemine saldırı ve özelleştirmelere devam kararının da yeraldığı 12 “koşul” dayattı. Torino işçileri PRC’nin ve İtalyan Komünistler Partisinin yöneticilerine tavır aldılar ve bunun üzerine FİOM ( GGIL Konfederasyonuna bağlı Metal İşçileri Federasyonu) hükümetle CGIL yöneticilerinin kendi aralarında emeklilik reformuyla ülke çapındaki toplu sözleşme sisteminin kaldırılması için yapmış oldukları anlaşmaya karşı çıktı.

20 Ekim: Roma’da bir milyon emekçi hükümete karşı eyleme geçti. Hükümet Şubat ayında düştü. 13-14 Nisan tarihlerinde yapılan genel seçimlerde Komünist Yeniden Kuruluş (PRC) hiçbir vekil kazanamazken, PD de daha sınırlı da olsa yenilgi yaşadı. Sağcılar oylarını arttıramamalarına rağmen seçimleri kazandılar.

2008-2011: III. Berlusconi Hükümeti
Eğitim Bakanı Gelmini “reform” tasarısını sundu: 143 bin kadronun iptali, özel’e açılma, derslerin azaltılması ve dersliklerin kapatılması… Bütçede 30 milyarlık bir kesintinin öngörülmesi üzerine Eylül ve Ekim aylarında muazzam kitlesel seferberlikler. Ancak emekçiler tarafından Ağustos ayından itibaren çağrısı yapılan Eğitim Genel Grevi yasa meclisten geçtikten sonra ancak 20 Ekim’de gerçekleştirilebildi. Grevin gecesinde CISL ile UIL (iki “reformist” Konfederasyon) yasayı geçirmek için hükümetle anlaştılar. Ancak kitle seferberliği hükümetle yeniden anlaşmaya giden CISL ve UIL’nin CGIL ile bağlarının kopmasına neden oldu.
12 Aralık: CGIL Genel Grev ilan etti.

13 Şubat: Bakan Brunetta’nın reformuna karşı Metal işçileriyle kamu çalışanlarının başını çektikleri CGIL’nin yeniden Genel Grevi.
Ekonomik kriz sonrasında muazzam bir işten çıkartma dalgası. 18 Mart: Okullarda grev. 4 Nisan: CGIL’in Roma caddelerindeki 1 milyonluk eylemi. CGIL yöneticisi Epifani şöyle demek zorunda kalıyor: “ İşten atmaları yasaklamak gerek.”

Berlusconi’nin saldırılarına karşı PD birkaç kez sessiz kalıyor. Taşrada ve Bölge seçimlerinde sağcı partiler yenilgiye uğruyorlar. 2009 yılı sonundan 2011 yılı başlarına kadar hükümetin saldırıları yoğunlaşıyor, ama özellikle Marchionne’nin Fiat’taki emeklilik planına karşı grev ve gösterilerin ardı arkası kesilmiyor. Ancak 2011 yılının Haziran ayında Bursa’da meydana gelen sert düşüş üzerine CGIL dahil olmak üzere bütün sendikalar ülkesel toplu sözleşme sisteminin yıkımına kapıyı aralayan anlaşmayı hükümetle imzalıyorlar. Hükümet bunu fırsat bilip anında 87 milyar avroluk bir bütçe kesintisi yasası çıkartıyor. Ağustos ayında AB Berlusconi’ye bir mektup göndererek sert ekonomik tedbirler alması gerektiği uyarısında bulunuyor. Ama 6 Eylül tarihinde, daha önce hiçbir Eylül ayında benzeri görülmemiş bir şekilde, CGIL’nin çağrısıyla emekçiler greve gidiyorlar. Üstelik bu kez CISL ile UIL’nin birçok şubesi de greve katılıyorlar. Kitlesel seferberlik isyana dönüşüyor ve CGIL-CISL-UIL Genel Grev çağrısı yapıyorlar. Berlusconi istifa etmek zorunda kalıyor.

2011 sonu- 2013 başı: Monti Hükümeti, (“partilerüstü”, AB komisyonunun eski üyesi), Kuzey Liga’sı dışındaki sağ partiler ve PD tarafından destekleniyor. Meloni ile birlikte sağ’ın bir kesimi bütün İşçi karıştı tedbirleri onayladıktan sonra 2011 yılı sonbaharında hükümeti terk ederek Fratelli d’Italia’yı kurdular.

AB’nin “mektubu”nu uygulamakla yükümlü Monti “Formero reformu” ile emeklilerin haklarına çok sert saldırılar gerçekleştirerek özelleştirmelere girişmenin yanı sıra ülkesel toplu sözleşme sistemine karşı da müthiş bir saldırı gerçekleştirdi. Sendikalar üçer saatlik aralarla ve bölge bölge grevlere gitmekle eylemlerini düşük tuttular. Zaten bu tavır da sözde reformlara yeşil ışık yakmak anlamına geliyordu. Buna karlılık hükümetin itibarı giderek azalıyordu. CGIL Konfederasyonu CISL ile UIL tarafından imzalanan verimlilik sözleşmesini imzalamadı. Çaresizlik içinde daha ileri gidemeyen Monti istifasını vermek zorunda kaldı.

2013-2014: PD ve Berlusconi ile birlikte Letta Hükümeti.

Seçimler Beş Yıldız Hareketine çoğunluğu vermekle birlikte kendi başına hükümet kurma yetkisini vermedi. Aslında bu sonuç sağ ve “sol” bütün partilerin reddi anlamına geliyordu. Nitekim bu partiler milyonlarca oy kaybettiler. Sırf PD 3,5 milyon oy kaybetti. Haziran ayında hükümet sendika yönetimleriyle anlaşarak verimlilik yasasını çıkarttı. Daha sonra da artık akışkanlık haline gelen sağlık, ücretler ve eğitim alanındaki bütçe kesintilerini yasalaştırdı. Kasım ayında Cenova’da tramvay sürücülerinin isyanına tanık olundu. Kent felce uğrayınca emekçiler diğer kentlerdeki emekçilere de mücadeleye katılma çağrısı yaptılar. SEL’in (Sol-Ekoloji ve Özgürlük- ki PRC’den doğmuştur) hizmetleri özelleştirmek isteyen Belediye Başkanına karşı isyan ettiler. Torino’dan, Milano’dan ve Roma’dan gelen birçok otobüs isyana destek verdi. Letta 22 Şubat 2014’de istifasını vermek mecburiyetinde kaldı.

2014-2016: Renzi Hükümeti, PD, UDC ve faşist parti AN’den çıkan Alfano liderliğindeki küçük bir parti tarafından desteklenen bir hükümet. Avrupa Parlamentosu seçimleri sırasında oluşan sağlam olmayan bir uzlaşmadan güç almaya çakışan bu hükümet, ilk iş olarak emekçilere saldırıya geçti. Şöyle ki: Job’s Act (ülkesel toplu sözleşme sisteminin tasfiyesi, Berlusconi’nin ortadan kaldırmayı başaramadığı 18. maddenin tasfiyesi, topyekun taşeronlaştırma…) ve eğitim “reformu”. Bu plana emekçilerin tepkisi ani oldu: 12 Aralık’ta CGIL ile UIL öncülüğünde Genel Grev. Ancak sendikal konfederasyonların yönetimleri parlamentodaki müzakereler sırasında yasa üzerinde “değişiklik” önerileri vererek kitlesel seferberliğin zayıflamasına sebep oldular ve yasa geçti. Aynı durum eğitim yasasıyla ilgili de benzer bir şekilde yaşandı. 5 Mayıs’ta İtalyan Eğitim Tarihinin tanık olduğu en büyük grevin yaşanmasına rağmen. Bu yasa da Temmuz ayında CGIL lideri Camusso’nun yaktığı yeşil ışık sayesinde geçti.
Tabii ardından 2015 Bölgesel seçimleriyle 2016 Yerel seçimlerinde Renzi ağır bir yenilgiye uğradı. Renzi buna rağmen Senatoyu kaldıran, parlamenter sayısını azaltan, Bölgesel meclisler kurmak isteyen bir kurumsal “reform” teklifini ortaya atmaktan çekinmedi. Bu teklif 4 Aralık referandumunda ağır bir hezimete uğradı. Tabii bu referandumdaki Renzi Hükümetinin isteğinin reddi aslında çok daha kapsamlı bir reddiyeydi. Yani Renzi’nin hem politikalarının hem de kendisinin reddi. 12 Aralık’ta istifasını verdi.

2016-2018: Gentile Hükümeti ve gene PD. Gene bütçede kesintiler, kapitalistlerin çıkarına vergi afları, özelleştirmeler… Bu hükümet iktidarının son günlerinde, seçimlerden hemen önce, Lombardiya, Venedik ve Emigliano Romana bölgeleriyle “anlaşmalar”imzalayarak 2001 yılında ortaya atılmış olan Bölgeselleştirme “reformu”nu (İmtiyazlı Özerk Bölgeler “reformu”) hayata geçirmeye çalıştı.

2018-2019: M5S ve Liga ile ( artık ‘Kuzey’ Liga’sı adını kullanmıyor) Conte Hükümeti.
Sonuçta seçimler M5S’nin zaferi (PD’nin korkunç yenilgisiyle) ile sonuçlanmış olmakla birlikte aynı zamanda büyük bir istikrarsızlığa da sebep oldu, çünkü M5S parlamentoda çoğunluğu elde edemedi. Bu çoğunluğun sağlanabilmesi için üç ay gerekti ve sonunda M5S Liga ile anlaştı. Conte Hükümeti “imtiyazlı özerk bölgeler” sistemini yerleştirmenin yollarını ararken M5S bütün seçim vaadlerine ihanet etti. Eğitim reformu tasarısıyla Job’s Act’dan vazgeçilmedi, Conte AB direktifleri doğrultusunda bütçe kanununda 20 milyar avroluk kesinti yaptı… Göçmenlere karşı hücuma geçti. Ağustos ayında devrildi.

2018-2021: II. Conte Hükümeti.
Durumun tersine dönmesi üzerine M5S’in PD’nin “yeminli düşmanları” ile kurduğu hükümet. I. Conte Hükümetinin programının nerdeyse bir kopyası. Ondan fazla olarak bütçe kesintilerini 25 milyar avroya yükseltmek ve “imtiyazlı özerk bölgeler” programının kesinleşmesini hedeflemek. Ancak ülkede pandeminin durumu daha da değiştirmesi üzerine Conti Hükümeti Mart ayında ülkenin kuzeyindeki fabrikalarda meydana gelen kitlesel eylemlerden korkuya kapılarak “işten atmaların yasaklanması” yasasını yürürlüğe sokmak zorunda kaldı. Buna karşılık kapitalistlere onmilyarlarca avro hediye etmenin yanı sıra pandeminin bütün yükünü de İşçilerin sırtına yıkmaya çalıştı. Ama bir süre sonra işten atmaların yasaklanması kararını her kaldırmaya yeltenişinde İşçilerin isyan tehdidiyle karşı karşıya kalarak geri çekildi. Conte ve PD bu noktadan sonra artık AB ve Confindustria (İtalyan Büyük Patronları Örgütü) için kullanışlı olmaktan çıktı. Bunlar, bundan böyle Draghi’ye bir Milli Birlik hükümeti kurmasını dayatmaya başladılar.

2021-2022: Draghi Hükümeti, “partilerüstü”, eski Avrupa Merkez Bankası Başkanı. Hemen bütün partilerin desteğini aldı. Sendika yöneticileriyle işten atmaların yasaklanması kararının kaldırılması için anlaşma yaptı ve NATO çerçevesinde Ukrayna’ya silah sevkiyatı amacıyla alınan bütün tedbirlerin arkasında durdu.

25 Eylül Seçimleri, Faşist Hükümet ve Sonrası…

25 Eylül 2022’de yapılan genel seçimleri İtalyan Faşist Partisi MSI’den (İtalyan Sosyal Hareketi) kopup gelen Fratelli d’Italia (İtalya Kardeşleri) oyların yüzde 26’sını elde ederek kazanmıştı. Daha bundan dört yıl önce bu parti oyların ancak yüzde 4,35’ini elde edebiliyordu. Bütün “uzmanlar” ve basın hepbirlikte şu ortak yorumu yaptılar: “İtalya sağa kayıyor”. Herşeyden önce şunu ifade etmeliyiz ki, bu yargı kesinlikle doğru değildir.

Fratelli d’Italia 2012 yılında doğduğundan bu yana zaten hep sağ koalisyonun bir parçasıydı. Bu koalisyon 25 Eylül seçimlerinde oyların yüzde 43,79’unu elde etti. Toplamda bu oylar koalisyonun 2018’de * elde oylardan ne bir eksik ne bir fazlaydı. Dolayısıyla aşırı sağ ile ittifak kuran sağ’ın oyu artmıyordu. Şöyle ki: Giorgia Meloni (Fratelli d’Italia’nın lideri) aslında sadece her ikisi de Draghi Hükümetinde yer alan Berlusconi’nin partisi (Forza İtalia) ve özellikle Liga’nın oylarının kendisine yönelmesinden güç almıştı. Eğer hem M5S hem de “sol” kaybetmişse, bunun sebebi İtalya Cumhuriyeti tarihinde böylesine ilk defa rastlanan seçimlere katılmama oranındaki yüksek düzey oldu.
Bununla birlikte şu gerçeği de tabii ki es geçmeyelim: Mussolini’nin iktidara gelmesinden tam yüz yıl sonra Faşist kökenli bir parti iktidara yürüyordu. Meloni’nin partisinin programında kadınların kürtaj hakkının yasaklanması, göçmen haklarının yokedilmesi, kamusal eğitim ve sağlık sistemine saldırılar, özelleştirmeler, İtalya Cumhuriyeti parlamenter sisteminin Başkanlık sistemine dönüştürülmesi ve ülkenin zengin bölgelerinin imtiyazlı bölgeler statüsüne çevrilmesini öngören bölgeselleştirme politikaları var.

26 Eylül tarihli “Tribuna Libera” ( Serbest Kürsü) gazetesinin seçimlerden hemen sonraki değerlendirmesinde şunlar yazıyor: “ Sağ’ın Zaferi; her şeyden önce geleneksel İşçi hareketiyle demokratik hareketin içinden çıkmış partilerin AB’nin yıkım ve savaşa endekslenmiş politikalarını sadakatle ve kararlılıkla savunmuş olmalarından kaynaklanmıştır. Eğer Sağ bugün kazanmışsa bunun sorumluluğu öncelikle PD (Demokrat Parti) ile LeU’nun ( Özgürler ve Eşitler) omuzlarındadır. Tabii bunlardan önce de, otuz yıl boyunca İşçi sınıfı karşıtı politikaları doğrudan savunma adına kendi partilerini tasfiye eden İtalyan Komünist Partisi (PCI) ile İtalyan Sosyalist Partisi (PSI) yöneticilerinin üzerindedir. Şu gerçek artık kanıtlanmıştır: “Sol” ne zaman Sağ politikalara öykünürse reaksiyonerliğin bütün biçimlerine kapıyı açmış olur. Öte yandan, Sağ’ın ve aşırı sağ’ın zaferi aynı zamanda 2014’te ve 2018’de olası bir değişim umuduyla kendisine inanan ve oy veren kitlelerin beklentilerine edilen ihanetin de sonucudur. Bu seçimlerin gerçek manası şudur: Yıllardır ve yıllardır izlenen bütün politikaların topyekun reddi!”

Yukarıda sunduğumuz kronoloji tamamen bunu gösteriyor. Otuz yıl zarfında kurulan bütün Sağ ve “Sol” hükümetler boyunca İşçi hareketinin geleneksel partilerinin hepsi- ki bunlara 2006’da yüzde 5.84 ile 2 milyon 200 bin oy elde etmiş olan Komünist Yeniden Kuruluş (PRC) de dahildir- liderlikleri tarafından darmadağınık edilerek tasfiyeye uğramışlardır. Kuşkusuz PRC’nin aldığı bu oy geçmişte İKP ile İSP’nin aldıkları oyların yanında oldukça mütevazı kalmaktaydı. Ama gene de bir yeniden başlangıç için hatırı sayılır bir önemi vardı. PRC’nin II. Prodi Hükümetine 2008’de katılmasıyla birlikte tümüyle yok olduğuna tanık olundu. Artık mecliste tek bir vekili dahi kalmadı!
Fratelli d’Italia ile Sağ’ın zaferi hiçbir şekilde İşçi sınıfının bozguna uğradığı anlamına gelmez. “Tribuna Libera” nın da ifade ettiği gibi, “ Er ya da geç, emekçiler, doğrudan sınıf mücadelesi zemininde harekete geçecekler ve önümüzde duran Meloni Hükümetini karşılarına alacaklardır, çünkü seçimlerde yenilgiye uğrayan kendileri değildir. Ortada duran tek yenilgi, politikaları bu sonucu veren “Sol” partilerin yöneticilerinin yenilgisidir.”
Bu kronolojiden ortaya çıkan diğer gerçekse şudur: En son Draghi Hükümeti de dahil olmak üzere, emekçiler her hükümete karşı tepkilerini koydular, milyonlar halinde mobilize oldular, sendikalarının yöneticilerini kitlesel grevler ve gösteriler yapmaya sevkettiler. Bazı durumlarda hükümetlere uygulamalarını geri çektirttiler, bazen de sınırlattılar.
İtalyan İşçi sınıfının mücadelesinin Meloni Hükümetinin saldırıları karşısında da aynı şekilde süreceği açıkça görülüyor. Çünkü bu sınıf liderliklerinin gafletlerine rağmen teslim olmayı hala bilmiyor. Aynen Fransız İşçi sınıfı gibi. Tabii bütün bunlarla birlikte bağımsız, birleşik, demokratik ve kitlesel bir İşçi partisinin yeniden inşası da kendini yakıcı bir şekilde dayatıyor. İtalyan İşçi sınıfı bunu yaparken kuşkusuz otuz ve daha uzun yılların tasfiyecilerinden veya onların anlayışlarından da hesap soracaktır.

*2018 yılında yapılan genel seçimlerde Sağcı Birlik ile aşırı-sağ toplam olarak 12 milyon 410 bin oy aldıydı. 2019 yılı Avrupa seçimlerinde bu koalisyon partilerinin aldıkları oy 13 milyon 250 bin oldu. En son seçimlerde ise toplam olarak 12 milyon 300 bin oy aldılar.

** Bu yazı ve kronolojik döküm esas olarak “ L’Internazionale” dergisinin Kasım 2022 tarihli 28. sayısından yararlanılarak kaleme alınmıştır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir