Fransa İşçi Partisi (PT) yayın organı “La Tribune des travailleurs”’ün (İşçi Kürsüsü) 10 Temmuz tarihli başyazısı
Yorumcuların bir çoğunun üzerinde anlaştıkları gibi, 7 Temmuz seçimleri, esasen meydana gelen “demokratik yelpazenin” bir zaferi miydi? Görünüşte, evet öyleydi. Nitekim, Yeni Halk Cephesiyle Macroncuların karşılıklı olarak birbirleri lehine birçok adaylarını ikinci turda geri çekmeleri sayesinde Macron’un bazı eski bakanlarının yanı sıra Yeni Halk Cephesi’nin de bazı adayları seçilme imkanını elde ettiler.
Gerçekte 7 Temmuz’da, sınıf mücadelelerinin saf halinin-her seçimde olduğu gibi- bozulduğu ortamda işçi sınıfının dipten gelen hareketine tanık olundu.
Yeni Halk Cephesi’nin milyonlarca seçmeni şunu söylediler: “Artık yeter! Gerçekleşmeleri için milyonlar halinde grevler ve sokak gösterileri yaptığımız ve son kırk yılda çeşitli sol hükümetler tarafından sayısız ihanete uğratılmış taleplerimizin anlaşılmasını istiyoruz.” Bu oylarda ifadesini bulan ezici çoğunluğun maddi varoluş koşullarının tahammül edilemezliğidir.
Üstelik bu tahammül edilmezlik durumu sadece YHC’nin seçmenleri için değil, aynı zamanda RN (Le Pen’in başını çektiği “Ulusal Birlik”) seçmenlerinin bir bölümü için de geçerlidir. Şöyle ki: Onlar da ırkçı ya da faşist oldukları için değil, kendilerine ihanet ettiklerini düşündükleri sol partilerle onların hükümetlerinden uğradıkları hayal kırıklığındandır. Kuşkusuz RN’ye attıkları oylar uğradıkları hayal kırıklığına verdikleri çok kötü bir cevaptır. Ama onların da maddi varoluş koşullarının hakiki bir düzelmesine duydukları özlem bir biçimde YHC seçmenlerininkiyle örtüşüyor.
Kitlelerin maddi varoluş koşullarından hareket etmediğinizde 7 Temmuz seçimlerinin bütünsel anlamını kavramanız mümkün olmaz. Nitekim, ailelerin yarısı yaz tatiline çıkmayı akıllarından bile geçirmiyorlar; genel olarak halkın ve işçi ailelerinin çoğunluğu aldıkları ücretlerle ay sonunu getirme imkanına sahip değiller; milyonlar bakımsızlıktan hiçbir zaman onarılmayan asansörlerden ve sürekli artan apartman masraflarından kaynaklı sağlıksız konutlarda yaşıyorlar. Artık ödeyemedikleri elektrik ve gaz faturalarını, enflasyonun altında kalan ücretlerini, öğrenim görevini sürdüremeyen okulları, tedavi etmeyen hastaneleri, kapalı postaneleri ve kaderlerine terk edilmiş mahalleleri dikkate almadığımızda, bu oyların nedenini anlayamayız.
Milyonlarca işçi ailesine dayatılmış bu maddi varoluş koşulları AB’nin ve IMF’nin dayatmalarına onyıllardır itaat eden her renkten politik hükümetin uygulayageldikleri kapitalist sınıfın çıkarına politikaların bir sonucudur. Bu koşullar aynı zamanda özellikle Ukrayna’daki savaşı finanse eden ve sürekli artış gösteren milyarlarca askeri harcamanın da genel onaylanışının da bir sonucudur elbette.
Demek ki 7 Temmuz’da ifadesini bulan, sınıfın güçlü isteğinin ürünü bir sınıf oyuydu. Medef (Fransa’nın en büyük patron sendikası) tehdidi hemen fark etti. 8 Temmuz basın bildirisinde “kırılgan bir ekonomik konjonktür” konusunda “herkesi” uyardı. Ona göre, “milletvekili seçimlerinin ikinci turu sonucu oluşacak hükümet bu kaygı verici durumu dikkate almazlık edemezdi.” Sonuçta Medef şunu ileri sürdü: “Dokuz yıldır yürütülen iktisadi politika büyüme konusunda olumlu sonuçlar vermiştir, dolayısıyla sürdürülmelidir.” Medef’e göre 7 Temmuz oylarını dikkate almak gerekli değildir. Daha beteri, yeni gelecek hükümetin bu sonuçlara sırtını çevirmesi gerektiğini ileri sürdü.
7 Temmuz’da çoğunluk şöyle dedi: Emekçilerin haklarının tahribi politikasına son vermek gerekir. 8 Temmuz’da Medef ısrarcı oldu: Bu politikayı devam ettirmek gerekir. Ve bunun gerçekleşmesi için de “milli birlikteliğin garantörü” olarak gördüğü cumhurbaşkanına davetiye çıkardı.
Medef’in bu tutumunu demokrasiye saygının bir ifadesi sayabilir miyiz? Tabii ki sayamayız. Eğer demokrasi, yaşamını sürdürmek için sadece işgücünü satmak zorunda olan emekçi halkın, dolayısıyla ezici çoğunluğun ihtiyaçlarına, taleplerine ve özlemlerine saygı duyulmasını gerektiriyorsa Medef’in tutumu demokrasinin tam zıddıdır. Medef Macron’a dönüp “seçim sonuçlarını önemsemeyin, kapitalist sınıfın çıkarlar neyi gerektiriyorsa onu yapın” dediğinde demokrasinin gereklerini yerine getirmeyin… ama V. Cumhuriyetin kurumlarına saygılı olun demek istiyor. Çünkü V. Cumhuriyetin kurumları, çoğunluk oyunun dikkate alınmaması dahil, her koşul altında kapitalist sınıfın çıkarlarının korunması ve savunulması esası üzerine inşa edilmiştir.
Seçimlerin sonuçlanmasının üzerinden henüz yirmidört saat geçmeden merkez partilerin hatta daha da ötesi sağ partilerin şu ya da bu parçasıyla sürekli koalisyon hükümetlerine ya da geçici koalisyonlara “pazarlıkçı çözümlerle” aday olanların bitmek tükenmek bilmez bale gösterilerine tanık oluyoruz. Kendilerini bu doğrultuda ifade edenler arasında Macron’cu Braun-Pivet gibilerinin yanı sıra Raphael Glucksmann, Clementine Autin ve benzeri YHC yöneticilerini görüyoruz. Bugün Macron’la anlaşmanın yollarını arayanlar 7 Temmuz oylamasında ifadesini bulan taleplere sırtlarını çevirecekler ve ister istemez Medef’in politikasına teslim olacaklardır.
Oysa Melenchon 7 Temmuz akşamı başka bir söylemde bulunmuştu. Şöyle dediydi: Bütün programı uygulamak gerekir, sadece programı, ama bütününü. Bilindiği gibi, PT, V. Cumhuriyetin kurumlarıyla ve kapitalist sistemin sınırlarıyla reformizmin sınırlarının çerçevesinin dışına çıkmayan YHC’nin programını desteklemiyor. Bununla birlikte, bu program emeklilik “reformu”nun lağvı, öğretmenlerle sağlıkçılara yeni istihdam alanlarının açılması veya ücretlerin yükseltilmesi gibi ve emekçilerle gençlerin özlemlerine tekabül eden bir dizi talebi kendi içinde barındırıyor.
Melenchon sahiplendiği demokrasi zaviyesinden bakıldığında YHC’nin programının uygulanmasını talep ederken haklıdır. Bu, seçimlerden birinci sırada çıkan YHC’ne seçmenlerince verilmiş bir vekâlettir. Ama çelişki şurada yatıyor: Melenchon YHC’nin bu programını uygulayabilmek için Macron’a başvuruyor ve onun seçimlerde ortaya çıkan demokrasi oyuna saygı göstermesini talep ediyor. Oysa herkes gayet iyi biliyor ki, ne Macron’un ve ne de V. Cumhuriyet’in hedefleri arasında böyle bir programın uygulanması niyeti hiç yok. Melenchon’un ileri süreceği talebe Macron’un vereceği cevap önceden bellidir. YHC’nin programını uygulamaya çalışacak her hükümeti engellemeye çalışacaktır. Onun Başkanlık Sarayında olmasının nedeni demokrasiyi değil, kapitalist sınıfın çıkarlarını savunmak içindir.
Şu andan itibaren Macron YHC içinden 7 Temmuz vekâletinden sıyrılmak isteyip de çeşitli ittifaklara ve çarelere yeltenecek olanların yardımıyla Melenchon’nun çağrısını geri çevirirse ortaya konan seçenek şu olacaktır: Ya V. Cumhuriyet kurumlarına ya demokrasiye saygı. Yani, ya YHC’yi oluşturan bir bölüm yöneticinin 7 Temmuz seçimlerinin sonuçlarının zıddı bir politikayı uygulamak için Macroncularla yaptığı ittifak yüzünden-kuşkusuz üzülerek de olsa, ama herşeye rağmen- V. Cumhuriyet kurumlarının önünde boyun eğmek. Ya da demokrasinin gereğini yerine getirmek ve bunun için de, verdikleri vekâleti uygulatmak amacıyla kendi sınıf eylemlerini örgütlenmeleri için emekçilere ve gençlere genel seferberlik çağrısı yapmak. Bu çağrı V. Cumhuriyetin anti-demokratik kurumlarının yıkılması çağrısını yapmak anlamına gelse bile yapılmalıdır. Bu seçenek Melenchon’un önüne gelecektir. Ama bunun için YHC’nin zaferi adına seferber olmuş emekçilere ve militanlara çağrı yapması gerekecektir.
Şunu bir kez daha tekrarlayalım: Biz PT olarak YHC’nin programının savunucusu değiliz. Buna mukabil, demokrasi açısından ele alındığında, hemen değişim için YHC’ye oy vermiş milyonlarca emekçinin ve gencin seçmiş olduklarına şunu söyleme hakları vardır: “Sizi, taahhütlerinizi yerine getirmeniz için seçtik. Herşeyin kökten değişmesi için sizi seçtik. Bir programınız var, uygulayın o programı! Hatta Macron bunu istemese de bu programı uygulayın, Macron’dan ve V. Cumhuriyet’ten kopun, hem de üç yıl ya da altı yıl içinde değil, hemen şimdi kopun! İşi olmayanlara iş bulmanın koşulu buysa! Okullarda öğretmensiz sınıfların olmamasının koşulu buysa! Hastanelerde sağlık çalışanlarının bulunmadığı bölümlerin olmamasının koşulu buysa! Emeklilik hakkını kazanmanın koşulu 64 değil 62 ya da 60 yaş olmalıysa Macron’dan kopun ve bu anti-demokratik rejimin kurallarını ihlal etmekten çekinmeyin!” Aksi takdirde,… Evet aksi takdirde, eğer kendi içinize kapanır ve 2027 Başkanlık seçimlerinin bekleyişine girerseniz tehlikedesiniz!
Tehlikedesiniz, çünkü birileri pusuya yatmış bekliyor. RN’nin açıklamaları kimseyi yanıltmasın. Şöyle diyorlar: “Bu kez kaybettik, bir dahakine kazanacağız.” Demek ki bu riskli bir durumdur. Eğer emekçilerin ve gençlerin çoğunluk iradesiyle değişim için desteklenerek 7 Temmuz’da kendilerini seçtirmiş olanlar kopuş taahhütlerinden vazgeçerlerse bu çok büyük bir risk olacaktır.
PT ise, kendi payına, bütün bağımsızlığıyla ve YHC’ye katılmadan emekçilerin ve gençlerin seferberliğine yardımcı olmak için onlara her türlü desteği verecektir. Evet bu kavgada PT tümüyle taraftır. PT, çoğunluk bakış açısına uygun kararları hayata geçirebilmek için V. Cumhuriyet’le bağları şimdi ve acilen koparmak gerektiğini ileri sürmekte tereddüt etmeyecektir. Artık bu mesele işçi örgütleriyle demokratik örgütlerin bağrındaki tartışmalarda olduğu kadar emekçilerin ve gençlerin meclislerinde de gündeme geliyor.
Hemen, şimdi V. Cumhuriyet süpürülsün!
Şimdi, hemen 7 Temmuz oylamasının muhtevasında yer alan talepleri yerine getirmek için acilen bir İŞÇİ KOPUŞ HÜKÜMETİ!