İşçiler ve sendikaları siyasetle ilgilenmelidir

Metin Ebetürk

İşçiler ve sendikalara siyasetle ilgilenmelerini salık verdik. Ama hangi siyasetle?
Ekmek fiyatından, enerji fiyatına kadar yaşamsal her türlü tüketim ürünleri ve meta ile hizmet fiyatını siyaset belirliyor.
Bizim ücretlerimizi, işçilerin ücretlerini de belirleyen yine siyaset. Belki diyeceksiniz ki; bizim ücretlerimiz, sendikamızın işverenle yapılan toplu sözleşme müzakerelerinde belirleniyor.
Bütün sektörlerde, yapılan toplu sözleşmelerinde, mutlaka yasal asgari ücret gözden geçirilerek, yasal asgari ücretin üzerine, ücret tarifeleri belirleniyor. Bir de ülkemizdeki resmi iktisadi veriler, toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde de kaynak olarak ele alınarak pazarlıklar bu resmi verilerin çevresinde sürdürülüyor.
Sendika yöneticiliğini sürdürürken, bir toplantıda, üye ve işyeri sendika temsilcileriyle yasal asgari ücret seviyesi ile artış oranını tartışırken, şöyle bir soru sormuştum. “Sizce ülkemizin en büyük işvereni kimdir?”
Üyelerimiz birçok görüş sundular. Akıllarına gelen ülkemizin en önde gelen işverenleri ile en büyüğünden başlayarak belli başlı işverenler ile şirket isimleri havada uçuştu. Ancak, sorduğum sorunun cevabı bunlar değildi. Verdikleri cevabı olumsuz yanıtlamam nedeniyle, peki kim dediler. “Devlet” dedim. “Devlet”
Kamuda milyonlarca kamu çalışanı, (Memur) O günkü gerçeğiyle, Milyonu aşan kamu işçileri, yine kamuda değişik norm ve pozisyonda çalıştırılan milyonu aşan sayıda taşeron işçi, on binlerce özel sözleşmeli çalışan. Hal böyle olunca ülkemizin, en büyük işvereni kamu adına “Devlet” oluyor.
Devlet (İktidar) için, milyonlarca çalışan için yasal asgari ücretin artışı, her artıştaki % 1’lik oran dahi yeni “yük” oluşturması söz konusuyken, devletimizin fonladığı milyonlarca çalışanın maliyetinin arttırılması demektir.
Ülkemizde, refah payını yakalamak isterken, mücadeleye 1-0 mağlup başlıyoruz. Neden? Yasal asgari ücret, diğer tanımıyla, en az ücretin belirlenmesinde devletin yöneticileri ile işveren temsilcilerinin karşısında en çok üyeye sahip, işçi konfederasyonu temsilcileri yer alıyor.
Uygulanacak en az ücreti, (yasal asgari ücret) belirlemek için, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı, Çalışma Genel Müdürü, Türkiye İşverenler Sendikalar Konfederasyonu Başkanı ile Türk İş Başkanından oluşan Asgari Ücret Tespit Komisyonu karar veriyor.
Bu komisyon, bu ücreti belirlemek için verileri yine devletin diğer bir resmi kurumu olan, İstatistik Kurumundan alıyor. Buradan da olumlu sonuçlar bekliyoruz. Kısaca, asgari ücreti bu iki kurumun belirlemesi, bir tarafta işveren çoğunluğunun olduğu komisyon, diğer tarafta, karşının sözünden çıkamadan veri belirleyecek İstatistik Kurumu.
Yani kısaca, toplu sözleşmelerde temel alınması gereken asgari ücret ile yeni ücret seviyesi için gerekçe gösterilecek verileri yayınlayan merkez aynı. Bu merkez, kısaca yaşamımızı ve geçimimizi belirliyor. Siyaset, bizi daha refah içinde yaşatması gerekirken engelliyor.
Somut durum bu noktada olunca, sendikaların ve işçilerin siyasetle ilgilenmesinin ne kadar önemli olduğu ortaya çıkıyor.
Biz işçi ve emekçilerin yaşamına dair kararı siyaset veriyor. Siyasi parti gruplarınca oluşturulan yasa teklifleri TBMM’ye sunuluyor. Bu yasa tekliflerinin Meclise sunulmasından itibaren bu teklifin
gündeme alınarak, görüşülüp, görüşülmeyeceğine dair oylama yapılarak karar veriliyor. Kararı veren altı yüz “Milletvekili” üyesi bulunan TBMM.
“Milletvekili” diyorsak da milletin bunlardan, bunların milletten haberi yok. Bunların, milletten haberi olması için milletin yani halkın içinden çıkması gerekir.
Siyasi partilerin birçoğu, seçilecek milletvekillerinin kimler olacağını, ya lider kadrosu, ya da lider kadrosu tarafından belirlenen komisyonlarla belirliyor.
Hal böyle iken, merak ederek “milletvekilleri” içerisinde kaç tane işçi ve emekçi vekil vardır diye araştırdım. Karşıma bu nitelikte iki adet işçi vekil olduğu yanıtı geldi. Ancak iki adet işçi vekilin hangi partiye ait olduğu bilgisine ulaşamadım.
Genellikle, işçi ve sendika kökenli vekilleri meclise taşıyan siyasi partileri irdelediğimizde;
Cumhuriyet Halk Partisinde her dönem genellikle, 2-3 işçi, sendika kökenli vekil bulunurken, bu dönem, bildiğimiz kadar bu nitelikte bir milletvekili bulunmuyor.
Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi milletvekillerinin mesleki bilgisine ulaşamadım. Geçmiş dönemlerde işçi veya işçi/kamu sendika kökenli vekiller bulunmaktayken, bu dönem bu bilgiye ulaşamadım.
Türkiye İşçi Partisinde, dört vekilin biri siyasetçi, biri gazeteci, tutuklu bulunan ve halkın iradesini arkasına almış, seçilmiş olduğu görev süresinde dahi özgür bırakılmasından kaçınılan, tutuklu bulunan vekil ile iki vekil ise avukat.
TBMM’deki milletvekillerinin mesleklerine göre dağılımda aslan payı, işçileri çalıştıran patronlara ait. Meslekler göre vekillerin dağılımı; İş insanı 158, avukat 122, akademisyen 42, ..vb. Değişik meslek gruplarında yer alan milletvekilleri içinde iki adet de işçi bulunuyor.
Yaşamımıza etki eden yasaları çıkaran TBMM’de en çok işveren, yani patron bulunuyor. Patronların dizginlenemeyen sömürüsüne karşı mücadele etmeye çalışan, milyonlarca işçi ve emekçinin olduğu ülkemiz ulusal meclisinde, sadece iki işçi bulunuyor. Bunların kimler olduğu, hangi partiye ait olduğu ve ayrıca gerçekten işçi olup olmadıklarına dair bilgi ve kanıt da bulunmuyor.
Biz işçiler, emekçiler kaderimizi ve geleceğimizi bunlara bırakamayız.
Kabul etsek de etmesek de işçi sınıfı ve emekçilerin kaderini bu meclis etkiliyor. İşçilere ve sendikalara da ısrarla siyaset yapmayın diye algıyı güçlendiriyorlar.
İnat ve ısrarla işçiler ve örgütleri siyasetle ilgilerini yükseltmelidir. Bu siyasi ilgi, ülkenin sokak ve meydanlarında, işyerlerinde olduğu kadar, Mecliste de olmalıdır. Onların rahatını bozmalıdır.
İşçiler ve gerçek sınıf örgütleri, arı kovanına çomak sokmalıdır.

Bu Yazıyı Paylaş:

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir